Şiddet, güç ve baskı uygulayarak, kişinin bedensel veya ruhsal açıdan zarar görmesine neden olan durumlardır.
Aile içi şiddet, ailenin bir üyesinin ailenin diğer üyelerine karşı gösterdiği saldırgan davranışlardır. Kişiyi isteği dışında davranmaya zorlayan her türlü tutum ve davranışı (aşağılanmak, tehdit etmek, darp etmek, zorla cinsel ilişki kurmak ya da kurmaya zorlamak, kısıtlamak, zorla evlendirilmek, vb.) içine almaktadır.
“Şiddet insanların bedenlerinde ve ruh dünyalarında tamiri zor yaralar açıyor”
Çok yaygın olarak görülen aile içi şiddet, şiddete maruz kalan kişinin ruh sağlığını olumsuz etkilemektedir. Çocukluk döneminde aile içinde duygusal/fiziksel şiddete maruz kalan çocukların erişkin yaşamlarında çeşitli şekillerde ve derecelerde ruhsal sorunlar yaşamaları kaçınılmazdır.
İnsanların en mahrem alanı olan ve her türlü sıkıntının ardından sığınabileceği en önemli liman olan güvenli aile ortamı, şiddet nedeniyle güvensiz hissedilen bir yer haline gelmektedir. Aile içi şiddet olayları çoğu zaman gizli kalır. Aşikar olduğu zaman da, yasaların önüne çarpıtılmış geleneksel bakışlar girer, “özel hayat”, “koca karısını döver de sever de” gibi hamasi sözlerle geçiştirilir. Şiddet gören kişi “yen kırılır kol içinde kalır” gibi bir bakış açısına sığınabilir ya da korkusundan, ne yapacağını bilememekten ve çaresiz olduğuna inanmaktan kaynaklanan gizli kalma durumları olur. Böyle olduğunda büyük çoğunlukla şiddet artarak devam eder.
Şiddet, fiziksel, duygusal ya da cinsel olsun, insanların bedenlerinde ve ruh dünyalarında tamiri zor yaralar açmaktadır. O yüzden geçiştirilmemesi, inkar edilmemesi ve son derece önemsenmesi gereken bir konudur. Aile içi şiddet, büyük oranla kadına ve çocuklara yöneliktir ve şiddeti gerekçeleştiren kişi çoğu zaman erkektir. Psikolojik sorun yaşayan vakalar tarafından bildirilen fiziksel ve cinsel şiddet eylemlerinin yüzde 90’ı aile bireyleri tarafından yapılmıştır.
Aile İçi Şiddet ve İstatistikler
Aile Araştırma Kurumunun 1995’de yaptığı çalışmaya göre, aile içi şiddete uğrayanların %80’i yapacak başka bir şey olmayacağına inanmaktadır. İlkkaracan’ın 2000 yılında yaptığı bir araştırmada, Türkiye’nin doğu ve güneydoğusunda kadınların %50.8’i rızaları olmadan evlendirildiğini belirtmiştir.
Hormonlar Etkili
Biyolojik nedenler arasında, erkeklik hormonlarının etkisi, şizofreni, paranoid şizofreni gibi bazı akıl hastalıkları ile antisosyal kişilik bozukluğu gibi bazı ruhsal bozukluklar sayılabilir. Gerçeklikten uzaklaşma, kıskançlık ve zarar görme paranoyalarıyla seyreden şizofreni hastalığı da şiddete sebep olabilmektedir. Yine öfke kontrolünün de bozulduğu depresyon çok sık karşılaştığımız bir aile içi şiddet sebebidir. Zarar vermekten haz alan, zerre miktarı pişmanlık duymayan tutumlarla seyreden “psikopatik karakter bozukluğu” da şiddetin biyolojik sebeplerindendir. Şizofreni ve depresyon tedavi edildiği takdirde şiddet davranışı büyük oranda azalmaktadır. Ancak antisosyal kişiliklerde aynı başarı söz konusu değildir.
Şiddet Türleri
“Beceriksizsin, sen ne anlarsın”
“Ben işimi yapıyorum, eve para getiriyorum, daha ne istiyorsun”
“Ben istiyorsam, bu gece benimle birlikte olacaksın”
“Çalışamazsın”
“Para yok. Nerden bulursan bul”
Fiziksel Şiddet
Kişinin temel ihtiyaçlarını esirgemek, silahla veya bıçakla yaralamak, tokat atmak, itmek, hırpalamak, yumruklamak, saçını çekmek, kolunu sıkmak gibi sorunlu davranışlar fiziksel şiddet kapsamına girer.
Duygusal ve Sözel Şiddet
Aşağılamak, küfür etmek, tehdit etmek, eleştirmek, bağırmak, sorgulamak, alay etmek, küçümsemek, ilgilenmemek, suçlamak gibi tutumlar duygusal şiddet örneklerindendir. Özellikle kadının duygusal ihtiyaçlarının karşılanmaması ve kadınla ilgilenilmemesi de duygusal bir şiddettir.
Cinsel Şiddet
İstemediği halde cinsel ilişkiye zorlamak, tecavüz, başka kişilerle cinsel ilişkiye zorlamak, cinsel içerikli tacizlerde bulunmak, namus, töre nedeniyle baskı uygulamak cinsel şiddet kapsamına girer. Aile içindeki büyüklerin çocuklara her türlü cinsel manada yaklaşmaları cinsel şiddettir ve “ensest” olarak bilinir.
Ekonomik Şiddet
Eşin elinden parasını almak, istemediği bir işte çalıştırmak, parasız bırakmak, istediği halde işe göndermemek gibi tutumlar ekonomik şiddet durumlarıdır.
Sosyal İlişkilerin Sınırlandırılması
Arkadaşlarla görüşmenin yasaklanması, zorla evlendirmek, gidilen yerleri sınırlamak veya yasaklamak gibi kişinin sosyal iletişim kurma ihtiyaçlarının sınırlandırılması da şiddet unsuru içerir ve daha çok duygusal/sözel ve fiziksel şiddetle bir arada kendini gösterir.
Aile İçi Şiddet ve Çocuk
“Ben suçluyum… Annemi koruyamadım…”
“Bütün bu olanlar benim yüzümden”
“Nefret ediyorum”
“Yardım edemiyorum… Çaresizim”
“Lütfen babamı/annemi bana kötüleme… Ben taraf olamam ki”
Bu iç konuşmalar çocuğun genellikle farkında olmadan kendini olup bitenlerden dolayı suçlayışının ifadeleridir. Çok az durumda çocukların benzer cümleleri sesli söylediklerini görürüz, ancak bu durum çocukluk döneminde, özellikle ebeveynler arasındaki şiddete şahit olan çocuklarda bu travmatik yaşantıların etkilerinin mutlaka olacağı ve bu etkilerin müdahale edilmezse yetişkin yaşamlarında peşlerini bırakmayacağı gerçeğini değiştirmemektedir.
Çocuğun beyni ve zihinsel kapasitesi bu olaylara şahit olması durumuyla baş edebileceği kadar gelişmiş değildir.
Aile içerisinde çocuklar şiddetten çok fazla etkilenmektedir. Aile içinde şiddete tanık olan çocuk korkusunu, kızgınlığını, üzüntüsünü göstermeme ve/veya bastırma eğilimi içine girer. Bu çaba bilinçli bir uğraş değildir, çocuğun beyni ve zihinsel kapasitesi bu olaylara şahit olması durumuyla baş edebileceği kadar gelişmiş değildir. Aile üyelerinin çocukla bu durumu ve duygularını konuşması önemlidir. Çocuğa güven verilmelidir.
Şiddete tanık olan çocuk, şiddetten dolayı kendisini suçlayabilir, kendisini sorumlu tutabilir. Bu süreçte, anne babanın açık ve net bir dille bu durumun çocukla ilgili olmadığını ona söylemesi önem taşımaktadır. Bunun yanı sıra, çocuk anneyi veya babayı da suçlayabilir. Bu durumda çocuk yargılamadan, eleştirmeden ve savunmaya geçmeden dinlenilmelidir.
Aile içinde şiddete tanık olan çocuk, şiddet göstermeye başlayabilir. Örneğin, okulda arkadaşına vurma, canını acıtma gibi sorunlu davranışlar çok görülür. Şiddetin yanlış bir davranış olduğu anlatılmalı, duygularını ifade etme yolları, yaşadığı bu yoğun duygu ile nasıl baş edeceği ile ilgili yönlendirmelerin yapılması önemlidir. Ancak aile içinde yaşanan şiddet olayları sürekli oluyorsa ve/veya çok şiddetli oluyorsa çocuğun bu olaylardan etkilenmesi sadece telkin ve yönlendirmelerle sağlamaz. Böyle bir durumda profeyonel destek alınmalıdır.
Aile, çocuğa taşıyamayacağı yükleri vermemelidir. Şiddete maruz kalan ebeveynin çocuktan yardım istemesi, çocuğun taraf tutmasını istemesi veya bunu ima etmesi, ara bulmasını istemesi, eş ile kurulan iletişimi çocukla sağlamaya çalışması, aralarında olup biteni çocuğa anlatması ve/veya diğer ebeveyni kötülemesi gibi durumlar çocuğun duygusal gelişimini ciddi ölçüde bozan son derece yanlış yaklaşımlardır. Çocuk taşıyamayacağı bu yükler karşısında ezilir ve patolojik suçluluk duygusu oluşmaya başlar. Duymaması gerektiği halde duyduklarından iç dünyasında çocuk kendine görevler çıkarır. Bu görevler hiçbir zaman gerçekleştirilemeyeceği için de normal olmayan bir suçluluk duygusu patolojik olarak oluşur. Daha ileriki yaşlara ve yetişkinlik dönemine gelindiğinde, suçluluk psikolojisi altında olan ve ilgili ilgisiz birçok durumda kendini sorumlu tutan ve suçlayan, psikolojik sorunları olan bir insan ortaya çıkar.
Erkeğin Zayıf Yanı
İletişimin, diyaloğun yetersiz kaldığı, insanların birbirlerine saygılarının ve güvenlerinin zedelendiği noktalarda şiddet sinsice devreye girer. Erkek sözünü geçirmek, kadını baskılamak, eksiklerini örtmek, iktidarını kabul ettirmek için şiddeti kullanmaya başlar. Şiddeti kullandığı an bir erkeğin en zayıf olduğu andır. Diğer bir tabirle, kendiyle ilgili sorunları olan, kendine güven sorunu yaşayan erkekler şiddete başvurur.
İletişim Becerisi
Şiddet uygulama, öğrenilebilen bir davranıştır. En önemli öğrenme kaynağı ise, şiddeti uygulayan kişinin kendi ailesidir. Çocukluk ve gençlik dönemlerinde, aile içi şiddetin uygulandığı bir ortamda yetişenlerin, şiddet gösterme eğilimine daha çok sahip oldukları görülmüştür. Ayrıca şiddetin, toplum tarafından paylaşılan ve çok kötü olmayan, hatta gerekli olan davranış biçimi olarak kabul edilmesi ve kuşaktan kuşağa aktarılması da şiddetin kültürel ve sosyal aktarımı olan bir tarafı olduğunu bize gösterir. Toplumların sahip oldukları iletişim becerilerinin yetersizliği, duygu ve düşüncelerin kışkırtıcı biçimlerde ifade edilmesi alışkanlığı, bilinçsizce, genelleme yapılarak ve karşımızdakini anlamadan yaptığımız suçlamalar, sorunlu namus ve ahlak anlayışları da şiddete başvurma eğiliminin sosyal nedenleri arasında sayılabilir. Yoksulluk, hayat karşısında şanssız olmak, beklentilerin gerçekleşmemesi gibi sosyo-ekonomik baskı unsurları da şiddet sebeplerindendir. Hayatta yaşanılan zorluklar, haksızlıklar, maruz kaldığımız travmalar insanda öfke duygusunun birikmesine yol açmaktadır. Öfke duygusunun en büyük özelliği, birikimine neden olan mevzulardan bağımsız olarak en yakınlarımıza yönelme eğiliminde olmasıdır. Bu eğilim insanoğlunda çok güçlü olan kendini haklı çıkarma eğilimi ile birleşince de aile içinde hiçbir neden yokken ya da incir çekirdeğini doldurmayacak mevzularda öfke patlamaları yaşanmasına ve şiddet uygulanmasına yol açmaktadır. Alkol ve madde bağımlılığı olan kişiler de gerek bu sosyal faktörlerin gerekse kullandıkları bağımlılık yaratan maddelerin etkisiyle şiddet uygulamaya yatkındırlar.
DOÇ. DR. ADNAN ÇOBAN
PSİKİYATRİST-PSİKOTERAPİST
Aile İçi Şiddetin Sebepleri hakkında bilgi almak isterseniz eğer ki; İlgili linke tıklayabilirsiniz.
Çocuklarda Bağlanma Sorunları
Bağlanma, bebek ile ona temel bakım veren kişi arasında oluşan bağdır....