Fobi (phobia) kelimesi eski Yunanca’daki “phobos kelimesinden gelir. Fobi belirli durumlar veya nesneler karşısında kişinin yaşadığı baskı, endişe ve mantık dışı korku olarak tanımlanabilir. Kaçma, havalanma, uçma, dehşet, telaşlı korku, panik olarak tarif edilebilir. Korku gerçek bir tehlike ile karşılaşıldığında ortaya çıkan gerçekçi bir duygudur. Fobi ise gerçekçi olmayan ve belirli bir baskı sonucunda açığa çıkan bir duygu olduğunu söyleyebiliriz.

FOBİLER

KAPALI YER KORKUSU (KLOSTROFOBİ) NEDİR?

Kapalı yerlerde bulunmakla ilgili mantıklı olmayan, orantısız korkuya klostrofobi diyoruz. Klostrofobisi olanlar genellikle kendilerini asansör, uçak, tren, gemi kamarası gibi nispeten küçük ve kapalı yerlerde rahatsız hissederler. Kapıları kapalı, pencereleri dar ve az sayıda olan geniş ama kalabalık yerlerde de korku duyarlar.

KAPALI YER KORKUSU (KLOSTROFOBİ) BELİRTİLERİ NELERDİR?

Kapalı yer korkusu olan kişiler korktukları ortamlara girdiklerinde aşırı endişe duyarlar. Bu çoğu zaman panik atağa kadar ilerler. Kendilerini kapana kısılmış gibi hissederler. Sanki duvarlar üstlerine geliyormuş gibi olur. En sık rastlanan şikayet ise bu ortamlarda boğulacak gibi olma duygusudur. Korkunun bedensel tepkileri de kendini gösterir. Çarpıntı, terleme, titreme, nefes darlığı, yeterince hava alamadığını hissetme, bayılacakmış gibi olma, baş dönmesi, bulantı, ellerde, kollarda, bazen bacaklarda karıncalanma-uyuşma ortaya çıkabilir. Korku birkaç defa yaşandıktan sonra kişiler kapalı yerlerden uzak durmaya çalışırlar. Artık asansöre, uçağa, kapalı odalara, sinema gibi ortamlara giremezler. Eğer kişi kapalı bir oda veya salona girmek zorunda kalırsa ilk iş olarak çıkış kapılarını, pencereleri kontrol eder, kapıya yakın oturur. Eğer mümkünse kapıların kapatılmasını engeller.

KAPALI YER KORKUSU (KLOSTROFOBİ) SIKLIK VE YAYGINLIĞI NEDİR?

Toplumdaki kişilerin yüzde 7 -10’unda hafiften şiddetliye kadar farklı derecelerde kapalı yer korkusu görülüyor. Ancak şiddetli klostrofobi nüfusun yüzde 2’sinde ortaya çıkıyor. Yani 100 kişiden 2’si hiçbir şekilde kapalı bir mekana giremiyor. Bazı insanlarda kapalı yer korkusu bazen MR (emar) denilen görüntüleme tekniği sırasında ortaya çıkıyor. MR çektiren en az 10 kişiden birinde ilk defa klostrofobiye dayalı panik atak görülebiliyor. Hatta bazen tetkik tamamlanamıyor.

Türkiye Ruh Sağlığı Profili çalışmasında 12 aylık izlem çalışmasında, klostrofobi yaygınlığı kadınlarda %0.9, erkeklerde %0.3, tüm nüfusta %0.6 olarak verilmektedir.

kapali-yer-korkusu

agiz-ve-dis-bakimi

KAPALI YER KORKUSU (KLOSTROFOBİ) BAŞLANGIÇ YAŞI NEDİR?

Başlama yaşı yirmili yıllardır. 18 yaşından önce, 40 yaşından sonra başlaması nadirdir.

KAPALI ALAN KORKUSUNUN NEDENLERİ

Aslında tek bir nedeni yok. Çocukluk veya ergenlik döneminde yaşanmış korkutucu bir olay, örneğin cezalandırma amacıyla küçük bir odaya kilitlenmek klostrofobiye sebep olabiliyor. Bazen bir filmde hatta rüyada görülen tutsaklıktan etkilenme bile sebep olabiliyor. Ancak çoğu zaman kapalı bir alanda kalmayla ilgisi olmayan travmalar etken oluyor. Çocuklukta çaresizlik, güçsüzlük, yalnızlık, yetersizlik, suçluluk duygularına sebep olan travmalar ileride kapalı yer korkusuyla görülebiliyor. Bu fobi diğer fobilerde olduğu gibi aile bireylerinden öğrenme yoluyla da yerleşebiliyor. Çok kaygılı, evhamlı, panik atak yaşayan, korkularını kontrol altına alamayan ana-babaların çocuklarında fobik bir mizaç gelişebiliyor.

YÜKSEKLİK KORKUSU (AKROFOBİ) NEDİR?

Yükseklik korkusu (Akrofobi), yüksek yerlerden korkma olarak tanımlanır. Sıklıkla uçma korkusu (aerofobi) ile karıştırılır, ancak akrofobi uçma korkusundan çok daha genel bir korkudur. Fobinin derecesine bağlı olarak, akrofobik bir kişi bir binanın yüksek katlarında olmaktan merdiven tırmanmaya kadar yükseklikle ilgili birçok şeyden korkabilir.

YÜKSEKLİK KORKUSUNUN (AKROFOBİNİN) BELİRTİLERİ

Yükseklik korkusu (Akrofobi) bazen baş dönmesiyle karıştırılabilir. Çünkü akrofobinin kişide yarattığı his baş dönmesi şeklinde olabilir. Ancak yükseklik korkusunda yaşanan durum baş dönmesinden daha farklıdır. Kişi yükseğe çıktığında öncelikle paniklemeye başlar ve etrafında tutunabileceği bir şeyler arar. Kendi denge duygusuna güvenemez.

Böyle bir durumda kişi genellikle acilen aşağı inmeye çalışır, dört ayağı üzerinde emeklemeye başlar ya da diz üstü çöker. Genel olarak duygusal ve fiziksel tepkiler diğer fobilerdeki gibidir. Titreme, aşırı terleme, kalp çarpıntıları, ağlama ve bağırma en sık görülen reaksiyonlardır. Kişi dehşete kapılır, hareket edemez ve sağlıklı düşünemez.

Yükseklik korkusu kişinin hayatını ve aktivitelerini oldukça kısıtlayabilen bir durumdur. Akrofobik birey, yüksek bir yerde kalmamak için bilmediği bir mekana gitmeyi tercih etmez, merdiven çıkmaz hatta üst katta oturan arkadaşlarının evlerini ziyaret etmez.

YÜKSEKLİK KORKUSUNUN (AKROFOBİNİN) NEDENLERİ

Araştırmalar insanların genelde yükseklikten tedirgin olmalarının normal bir durum olduğunu göstermektedir.

1960’larda yapılan bir deneyde, emekleyen bebeklerin anneleri çağırmasına rağmen yüksekte bulunan bir cam paneli geçmeyi reddettikleri görülmüştür.

Bu nedenle akrofobinin evrimsel hayatta kalma mekanizmasının kısmen yerleşmiş bir parçası olduğu düşünülmektedir. Yükseklik korkusu ise normal bir korku tepkisinin, aşırı reaksiyona dönüşmüş hali olarak kabul edilir.

Ayrıca birçok uzman, akrofobinin önceden yaşanmış kötü bir düşme ya da ebeveynlerin yükseklik karşısında gösterdiği aşırı tepkiler sonucu öğrenilmiş bir davranış olduğunu düşünmektedir. Ancak diğer fobilerde olduğu gibi yükseklik korkusunda da neden çoğu zaman yüksek bir yerde yaşanan olayla olmamaktadır. Çoğunda araştırıldığında özellikle çocukluk çağında yaşanan olumsuz olayların etken olduğu görülür.

UÇUŞ KORKUSU

Kim Korkar Uçmaktan!

Korku insanda bir dereceye kadar var olması gereken bir duygudur. Bizi bazı tehlikelerden korur. Ancak bazı korkular şiddetli olabilir ve hayatımızı kısıtlayabilir. Bunlardan biri de uçuş korkusudur. Özellikle sık seyahat etmesi gereken iş adamları, bilim adamları için çok kısıtlayıcıdır. Bu yüzden iş görüşmelerine gidemeyen, çok kazançlı işleri kaybeden binlerce iş adamı vardır. İş adamlarının haricinde dünyayı gezmek, dolaşmak isteyen ama sırf uçak korkusundan gidemeyen bireyler de vardır. Dolayısıyla uçakla seyahatin yaygınlaştığı günümüzde uçuş korkusu yaşam kalitesini azaltan bir korku haline gelmiştir.

UÇUŞ KORKUSUNUN BELİRTİLERİ

Kişi uçağa bindiğinde ya da uçağa bindiğini hayal ettiğinde aşırı korku, çarpıntı, titreme, soğuk terleme, nefes darlığı, kaslarda gerginlik, baş dönmesi, mide bulantısı gibi şikayetler yaşar. Bunlar aşırı adrenalin salgılamasından kaynaklanır. Kişide “Ya uçakta kalp krizi geçirirsem, ya bir şey olur da müdahale edilemezse, ya düşersek” gibi kaygı düşünceleri belirir. Uçuş korkusu yaşayan kişiler ya bu endişeye katlanıp uçuşa devam ederler, ya uçaktan inerler ya da bir daha uçağa binmezler.

Kişilerde uçuş korkusuna, kendilerinin de hatırlamadıkları olumsuz çocukluk yaşantıları ve travmaları sebep olabilmektedir. Eğer biyolojik bir yatkınlık da varsa bu olayların yarattığı şartlanmalar kişiyi uçuş fobisine götürür.

UÇUŞ FOBİSİNİN TEDAVİSİ

Uçuşun Sanıldığı Kadar Tehlikeli Olmadığını Bilmek Gerekir

Sivil Havacılığın henüz gelişmediği ve uçak teknolojisinin arzu edilen seviyeye gelmediği yıllarda teknik yetersizlikler ve uçuş emniyetine yönelik uçuş prosedürlerinin geliştirilememiş olması istenmeyen kazalara sebep olmuş ve insanların zihinlerinde uçakla yolculuğun çok riskli olduğu gibi bir şartlanma meydana getirmiştir. Klişe bir örnek ama bir insanın yolda yürürken başına kiremit düşüp ölme ihtimali uçakla seyahat ederken ölme ihtimalinden çok daha yüksektir.

İstatistikler de bunu desteklemektedir:

Uçuşla ölme riski dört buçuk milyonda bir,

Yürürken iki buçuk milyonda bir,

Trenle seksen binde bir,

Otoyolda on dört binde bir,

Gördüğünüz gibi en düşük ölüm oranı uçakla seyahattedir.

Uçuşla ilgili yanlış inanışlardan biri de her uçak kazasının mutlak ölümle sonuçlanmasıdır.

Uçak kazalarının %25’inde hiçbir can kaybı yaşanmamıştır.

Kazaların %60’ındaysa yolcuların büyük bir kısmı hayatta kalmıştır.

UÇAKLARIN DONANIMLARI SON DERECE GELİŞTİRİLMİŞTİR

Son yıllarda üretilen uçaklar, pilotun problemli durumları görmemesini neredeyse imkânsız hale getirmiştir. Her türlü acil durumda riski en aza indirecek şekilde dizayn edilmiş ve donatılmışlardır.

PİLOTLAR SON DERECE TECRÜBELİ

Sivil Havacılık Otoriteleri pilot eğitiminde, her havacılık şirketinin uymakla mükellef olduğu bir eğitim programı oluşturmuştur. Ayrıca uçuş süresince yapılacak işlemlerin hepsini standart kurallara bağlamıştır. Bütün pilotlar ve kabin memurları bu standartlara uygun hareket etmek zorundadır. Pilot eğitiminin mükemmel ve uçuş ekibinin deneyimli olması uçaklardaki teknolojik gelişime eklenince kaza riski çok daha aşağılara inmektedir.

UÇUŞ FOBİSİNİN TEDAVİSİ

Tek Seansta Korkusundan Kurtulanlar Var

Uçuş fobisinde korkuya sebep olan olumsuz şartlanmalar tespit edilip giderilir. Bu konuda en etkin ve en kısa zamanda sonuca gidecek olan terapi yaklaşımı EMDR terapisidir. EMDR terapisinde uçuş fobisine neden olan bilinçaltı yaşantılar tespit edilerek hem bu travmalara hem de uçuşa yönelik aşırı hassasiyet ortadan kaldırılır. Eğer kişi bir uçuş problemi yaşadıysa ve korku ondan sonra oluştuysa bu yöntemle iki-üç seansta kurtulabilmektedir. Ancak neden çocuklukta yaşanan travmatik yaşantılarsa 7-8 seanslık bir uygulamadan sonra kişiler bu fobiden kurtulabilmektedirler.

Uçuş fobisi, EMDR terapisi sayesinde kişinin günlük işlevselliğini etkileyen bir ruhsal problem yoksa ve kişi korkuyu sadece uçuş esnasında yaşıyorsa herhangi bir ilaç tedavisine ihtiyaç duymadan da tedavi edebilmek mümkündür.

TIBBİ FOBİLER

Fobilerin herhangi bir nesne veya olguyla karşılaşıldığında yaşanan korku ve panik durumu olduğunu biliyoruz. Korkular tıbbi işlemlere ve sağlıkçılara karşı da oluşuyor.

"DİŞÇİ FOBİSİ"

"Dişçi korkusu" olan kimseler ya sürekli dişleri ve diş hekimleriyle ilgili düşünürler veya bu tip konuları düşünmekten aşırı düzeyde kaçınırlar. Diş hekimine gittiklerinde koltukta saatlerce bir başkasının kontrolü altında, bir şey yapamadan beklemekten ve ağrı yaşayacaklarını düşünmekten dolayı korkar ve kaçınırlar. Yapılan araştırmalara göre, "dişçi korkusu" olan kimselerin %20’sinin aynı zamanda başka bir psikiyatrik rahatsızlığının olduğu saptanmıştır. Bu psikiyatrik rahatsızlıklar; yaygın kaygı bozukluğu, klostrofobi (kapalı yer korkusu: kişinin endişe duyup kaçamayacağı bir yerde bulunması), depresyon ve emetofobi (kişinin istifra etmekten korkması)’dır. "Dişçi Fobisi" tecrübesiz diş hekimlerine gidildiğinde yaşanan olumsuz deneyimler veya çocuklukta yaşanan diş dışı yoğun ağrı ve acı yaşanan olaylar nedeniyle gelişebilir.

BEYAZ ÖNLÜK TANSİYONU

Bazı insanların doktor gördüklerinde tansiyonları fırlar. Tansiyon 200'lere ulaşabilir, kalp çok hızlanır ve yerinden çıkacakmış gibi olur. Bunun sebebi kişinin doktoru gördüğünde kendisinde bir hastalığın olabileceği endişesini yaşamasıdır. Doktoru görmek hastalık korkusunu, hastalık korkusu da kaygıyı tetikler. Çok genç ve sporcu bir danışanım herhangi bir sağlık sorunu olmadığı halde doktor görünce veya tansiyonu ölçülecek olsa aşırı heyecanlanıyordu. Hakikaten tansiyonu ölçüldüğünde 180'e çıkıyor, nabzı da oldukça hızlanıyordu. Bu kişiler ya "dişçi fobisi"nde olduğu gibi kendileri veya ailesinden birisinin yaşadığı olumsuz bir tıbbi deneyim yaşamış oluyorlar ya da bilinçaltında ölüm korkusu, yok olma korkusu, çaresizlik, yetersizlik ve güçsüzlük gibi düşünceler yaşıyorlar.

İĞNE (AŞI) FOBISI

İğne fobisi, toplumun %10’unu etkileyen bir korku çeşididir. İğne korkusunun çoğunlukla kişilerin ilk iğne olduklarında verdikleri tepki ile gelişmiş olabileceği düşünülmektedir. Ancak özellikle çocukluk çağında yaşanan bazı travmatik olaylar kendisini "iğne fobisiyle" ifade edebilmektedir. Kişinin, iğne yapılırken aşırı korkudan dolayı kan basıncı düşer ve kısa bir bilinç kaybı oluşur. Böyle bir deneyim yaşayan kişi gelecek zamanlarda iğne olmayı tamamen reddeder. İğne fobisi çocuklar arasında çok yaygın bir korku türüdür. Bu fobinin en büyük nedenlerinden biri de iğnenin can yakıcı olması ve ailelerin her türlü istenmeyen davranışta çocuğu iğne ile korkutmalarıdır. İğne korkusu olan arkadaşlarının korkularına tanık olmak da bu korkunun gelişmesine neden olabilmektedir. Bazı çocuklar bu fobilerini ileriki yaşlarda yenerler, ama bazıları yetişkin dönemde dahi iğneden aşırı derecede kaçınırlar. Ayrıca bazı kişilerde acıya karşı aşırı hassasiyet durumu gözlenebilir. Ağrı eşiği düşük olan kişilerde iğne fobisinin gelişme ihtimali daha yüksektir.

KAN KORKUSU

Kan korkusu, kişinin kan gördüğü anda bayılması, ameliyatlardan tiksinmesi, iğnelerden hoşlanmaması olarak tanımlanır. Kişi aynı zamanda kanı çağrıştıracak etmenlerden de kaçınır hatta bir bıçak, bir iğne gördüğü zaman bile bayılabilir ya da bayılacakmış gibi olur.

Kan korkusu geçmişte yaşanan travmalardan da doğabilir. Kişinin küçük yaşlarda kazalara, kayıplara maruz kalması, çok fazla kan görmesi, eline yüzüne kan bulaşması gibi etmenler de bu korkuya sebebiyet verebilmektedir.

MR KORKUSU

Aslında kapalı yer korkusu grubunda olan bu fobi, MR cihazına girildiğinde ortaya çıkar. Bazen MR esnasında yapılan yorumlar da korkuyu tetikleyebilmektedir. Kişiler MR veya tomografi cihazına girdiklerinde aşırı bir korku, panik, çarpıntı, soğuk terleme, nefes alamama ve oradan çıkamayacağı endişesi yaşar. Çoğu kişi hemen çıkarılmayı ister ve MR çekimi yarıda kalır kimileri teskin edici ilaçlarla kendisini zorlayarak prosedürür bitirir. MR korkusu çok önemlidir, çünkü insanlar bu sebepten doktora gitmekten, kendilerinde şüpheli bir durum olmasına ragmen MR çektirmekten kaçınırlar.

TIBBİ FOBİLERDE TEDAVİ

Hangi fobi türü olursa olsun temel yaklaşım sebepleri ortaya koyup onlara karşı duyarsızlaştırmaktır. EMDR TERAPİSİ bazı fobileri kısa sürede ortadan kaldırabiliyor. Fobiler kişiliğin bir parçası ve bireyin kaderi değildir. Yarattıkları sınırlandırmalar ve mağduriyetler yaşam kalitesini son derece azaltmaktadır. O yüzden bunu bir kader olarak algılamayıp tedaviye başvurmak gerekir.

HAYVAN FOBİLERİ

BÖCEK FOBİSİ

Fobiler psikiyatride görülen en yaygın rahatsızlıktır. Bcek fobisi de fobiler arasında en çok görülen fobidir. Böcek korkusu deyip geçmeyin şiddetli olgularda böcek korkusu kişileri evlerine bile hapsedebilmektedir.

Böcek fobisi hayatın herhangi bir döneminde herhangi bir böcek türüyle yaşanan bir travmadan dolayı ortaya çıkabilir. Mesela arı sokmasına alerjisi olan birini arı sokmuşsa ve kişi bundan çok etkilenmişse, bu kişide bütün böceklere karşı korku gelişebilir. Böcek fobisinin ebeveynlerden öğrenilmesi çok sık rastladığımız bir durumdur. Anne babanın böceklere yaklaşımı, çocuğun da aynı tarzda yaklaşımına sebep olabilmektedir.

Böcek fobisine bu nedenlerin dışında geçmişte yaşanan travmaların sebep olduğu bilinmektedir. Mesela baskıcı bir ortamda büyümüş olmak böcek fobisiyle karşımıza çıkabilmektedir.

YILAN VE SÜRÜNGEN KORKUSU

Sürüngenlerden korkma evrimsel bir fobi olarak görülmektedir. Atalarımız da tehlikeli ve zehirli hayvanları bir tehdit unsuru olarak görmüş, onlardan kaçmış ve yok etme eğilimi göstermişlerdir. Diğer fobi türleri gibi sürüngenlerden korkmanın da geçmişte bu türlerle yaşanılan tatsız deneyimler olabildiğini görürüz. Örneğin, zamanında bir yılan tarafından ısırılmış ve ölümden dönmüş bir kişi bir daha hayatı boyunca bir sürüngenin resmini dahi görmeye tahammül edemeyebilir. Bunun yanı sıra, sürüngen fobisi diğer fobiler gibi öğrenilerek de oluşabilir. Ailesinde bu tür fobiye sahip bir kimsenin, sürüngenlerden kaçırılarak ve korkutularak büyütülme olasılığı yüksek olduğundan çocuk korkmayı öğrenir ve büyük olasılıkla bu korku ileriki yaşlara da sirayet eder.

KEDİ KORKUSU - KÖPEK KORKUSU

Kedi ve köpek korkusu çocuklar arasında çok yaygın bir korku türüdür. Çocuklar kedi ve köpeklere ilk önce sevgi ile yaklaşırlar fakat bu hayvanlar doğaları gereği bir yabancı ile karşılaşmanın sonucunda çocuğu korkutacak ve ona olumsuz gelebilecek davranışlar sergileyebilirler. İlk yakınlaşmasında böyle bir durum deneyimleyen çocuk bir sonraki adımında daha tedbirli davranabilir veya kedi ve köpeklerden tamamen kaçma eğilimine girebilir.

Çocukluk döneminde yaşanmış çeşitli travmatik olayların, kedi ve köpekle ilgileri olmadıkları halde bu tür fobilerin gelişmesinde neden olduğunu görebilmekteyiz. Kaygı birikimi kişide kedi ya da köpekten korkmaya kayabilmektedir. Kedi ve köpekler çok karşılaştığımız hayvanlar olduğundan, sürekli bu hayvanların varlığını gözleme ve devamlı tetikte olma hali bu korku türünün pekişmesine neden olur.

KUŞ KORKUSU

Uçan hayvanlardan korkma şeklinde olan bir fobi türüdür. Kişi güvercin, serçe, karga, kumru, martı olan ortamlarda bulunmaktan son derece tedirgin olur. O tür yerlere girmekten kaçınır. Kuşun kendisine zarar vereceğinden korkar. Genellikle altında bir travma veya travmatik süreç yatar.

HOMOFOBİ (EŞCİNSEL OLMA KORKUSU)

Kişinin eşcinsel olmaktan aşırı korkmasıdır. Kişi eşcinsel olmakla ilgili düşüncelerden ve imajlardan aşırı rahatsız olur. Korkular çoğu zaman takıntı şeklindedir. İstemeden kişinin aklına gelir ve rahatsız eder. Başlangıçta kişiler bunun saçma olduğunu düşünürler. Ancak takıntının şiddeti arttıkça kişi “acaba gerçekten eşcinsel miyim” düşünceleri gelişmeye başlar. Bu, kaçınmalara neden olur. Arkadaşlarıyla eşcinsellik konularını konuşmak istemez. Eşcinsellikle ilgili konular gündeme gelince aşırı rahatsız olur. Tanımadığı erkeklerle eşcinsel olarak algılanma korkusundan dolayı tanışmaktan ve konuşmaktan çekinir. Eşcinsel gördüğünde korkar, sinirlenir ve öfkelenir. Homofobi bazen eşcinselliğe karşı aşırı tepki şeklinde de gözlenebilir. Kendisinin eşcinsel olduğuna inanan kişi bu anlaşılmasın diye eşcinsellere, eşcinselliğe aşırı hakaret eder, agresif ve kötü davranır.

Burada şu ayırımı da yapmak lazım: Eşcinselliğe karşı olmak her zaman bir homofobiyi düşündürmez. Bazı kişiler ideolojik, toplumsal, kültürel, geleneksel ve dini etkenlere bağlı olarak homoseksüelliğe tepki gösterebilirler. Ayrıca homofobik olmakla homoseksüel olmak da aynı şey değildir. Homoseksüel olan ve bu durumdan rahatsızlık duymayan bir insanın homoseksüel olmaktan korkması absürt bir durum olurdu. Ancak homoseksüel kişiler homoseksüel oldukları için insanlardan zarar göreceklerinden korkabilirler. Bu gerçek bir korkudur. Eşcinsel olma korkusu ise gerçekçi olmayan bir korkudur. Homofobinin altında çoğu zaman toplumsal ve ailesel baskılar yatar. Homoseksüel insanlara toplumun ve ailenin yaklaşımı bu korkunun temellerini atabiliyor. Homofobi çocuklukta yaşanan travmaların neden olduğu güçsüzlük, acizlik, çaresizlik, yetersizlik, eksiklik, eziklik düşüncelerinin bir yansıması olarak karşımıza çıkabilir. Homofobisi olan bireylerin çoğu zaman ezilmiş, cinsellikle ilgili tabularla büyüyen ve toplum baskısının yoğun olduğu bireyler olduklarını görüyoruz.

KORKULARIN TEDAVİSİ

Her ne kadar pek çok korku türü varsa da bunların tedavisindeki yaklaşım birbirine benzer. Gerekli görüldüğünde ilaç tedavisi devreye sokulur. Psikoterapide temel hedef kişinin korktuğu şeyle ilgili artık istese bile korku duyamamasını sağlamaktır. Korkusu olan kişilerle psikoterapide çalışırken, korktukları şeyle ilgili geçmişlerinde olumsuz bir deneyime maruz kaldıklarını görebilmekteyiz. Ancak her zaman bu durum geçerli değildir. Çoğu zaman geçmişte, özellikle çocukluk döneminde, yaşanmış olan her hangi bir travma ileride bir fobiyle karşımıza çıkabilmektedir. Bu durumda, travmatik yaşantının duygusal etkisi ileride belirli bir durumda (asansördeyken, köprüde geçerken, vapurda yolculuk ederken, kapalı bir yerdeyken gibi) aniden ortaya çıkar ve kişi bu durumdan korkmaya başlar. Kişi bu durum esnasında yoğun bir korku yaşadığı için o durumdan korktuğuna inanır ve böylece korku kalıcı bir özellik sergiler.

Psikoterapide korkularla çalışırken, korkunun kaynağı olan travmalar tespit edilir. Önce beynin bunlara karşı duyarsızlaşması sağlanır. Psikolojide şöyle bir kural vardır: Bir insanın geçmişinde hiçbir travmatik neden yoksa insanların genelinin korkmadığı bir şeye ya da duruma karşı asla korku duymaz. Gerçek dışı bir korku varsa bunun mutlaka travmatik bir nedeni vardır. Bu neden pek çok şey olabilir. Psikoterapi sürecinde bu neden ya da nedenleri tespit edip, travmatik etkiyi ortadan kaldırdığımızda korkuların kaybolduğuna şahit oluruz. Travmatik nedeni bilnçaltına attığı için hatırlayamayanlar da olabiliyor. O zaman tetikleyici unsur üzerinden çalışıldığında da geçmiş travmaların işlenip duyarsızlaştığını ve kişinin korkusunun kaybolduğunu görebilmek mümkündür. Fobilerin tedavisinde üzerine gitmek, ancak bu travmaların işlenip kişinin korku duyduğu etkene duyarsızlaştırılmasından sonra uygulanabilecek bir yöntemdir. Bunları yapmaksızın yapılan üzerine gitme uygulaması çoğu zaman kişiye zarar vermekte ve tedaviye inancını zedelemektedir. İşte bahsettiğimiz bütün bu yaklaşımları ortaya koyan yöntem EMDR terapisidir. Bu terapi belki de fobi tedavisinin en etkili yöntemidir. Kısa sürede ve neredeyse %100’e yakın bir sonuç vermektedir.

DOÇ. DR. ADNAN ÇOBAN

PSİKİYATRİST-PSİKOTERAPİST

Sosyal Fobi (Sosyal Kaygı/Sosyal Anksiyete) hakkında bilgi almak isterseniz eğer ki; İlgili linke tıklayabilirsiniz.

Panik Atak Nedir?

Paniklemeyle giden ataklardır. Ansızın, beklenmedik bir yerde ve zaman...

Sosyal Fobi (Sosyal Kaygı/sosyal Anksiyete)

Sosyal etkileşimler sırasında yoğun korku hissediyor musunuz?...

Yaygınlaşmış Kaygı (Anksiyete) Bozukluğu Nedir?

Yaygın anksiyete bozukluğu en az 6 ay süreyle, hemen her gün bunaltı v...