Aşırı Çekingenlik Nedir?
Aşırı çekingenlik çoğu çocukta ve bazı erişkinlerde rastlanılan bir durumdur. Bazı çocuklar doğdukları andan itibaren mizaçları gereği çekingen davranabilirken, bazı çocuklar yaşam ile yüzleştikçe çekingen ve utangaç davranabilmektedirler. Bu tip çocuklar, tek başlarına bir iş yapmakta, sorumluluk almakta, toplum içinde konuşmakta, yabancılarla tanışmakta zorluk çekerler. Eğer bu tip durumlarda zorda kalırlarsa, kendileri yerine bazı sorumlulukları ebeveynlerinin getirmelerini isterler. Bir topluluk içinde iken kızarırlar, titremeye başlarlar, terlerler, sesleri kısık veya bozuk çıkar, aşırı kaygı duyarlar, çok heyecanlanırlar. Bu sorunda genetik faktörün de etkili olduğu düşünülse de, klinik gözlemlerimiz bebeklik ve çocukluk çağlarından itibaren çocuğun yaşadığı olumsuz deneyimlerin ya da yeterince yaşamadığı olumlu deneyimlerin çocuklarda ve ergenlerde çekingenlik sorununa büyük katkıda bulunduğunu bize göstermektedir. Doğuştan kaygılı olan çocuklarda genetik faktörlerin etkisi büyüktür. Bu tip çocukların ebeveynleri de çekingen bir kişilik yapısına sahip olabilir. Ayrıca çocuk yaşamla karşılaştıkça ve deneyimledikçe de içine kapanabilir ve utangaç davranabilir. Örneğin anne ve babası kurallara çok dikkat eden, diktatörce tutumları olan bir anne ve baba ise çocuk aşırı korkudan ötürü içine kapanabilir ve bu hayatının her alanına dağılabilir.
Bu çocukların bu hali ebeveynlerince ve çevresindeki diğer büyüklerce olumlu bir hal gibi algılanır ve “ne kadar uslu çocuk maşallah” diye yorumlar yapılır, halbuki ortada sorunlu bir durum vardır. Ayrıca çocuğun onu sürekli aşağılayan, yaptığı hiçbir şeyden memnun olmayan bir anne veya bir babası var ise de çocuk kendine olan güvenini kaybedebilir ve çekingen davranmaya başlayabilir.
Çocuğun okulda öğretmen ve arkadaşları ile olan ilişkileri de ailedeki ilişkiler kadar önemlidir. Öğretmenin okulda çocuğa olan tavrı, onu arkadaşlarının yanında küçük düşürmesi, çocuğa olan güveninin azlığı veya çocuğu yapamayacağı konularda çok zorlaması çocuğun içine kapanmasına sebep olabilir. Çocuğun okuldaki arkadaşları ile ilişkileri, arkadaşlarının sürekli alay konusu olması, onu kullanmaları ve aşağılamaları da hem çocuğun okuldan korkmasına hem de içine kapanmasına sebep olabilir. Çocuk bu içine kapanma ve çekingenlik sonucunda depresyona bile girebilir.
Bu gibi durumlarda aile, öğretmen ve psikiyatrist veya psikolog beraber çalışmalıdır. Uzman, çocuğun her durumda uygun davranışlar gösterebilmesi için öğretmenlere ve aileye ipuçları sağlayabilir. Hekim aynı zamanda çocukla da birebir çalışabilir, çocuğun çekingenliğinin nedenlerini fark etmesini ve bunlar yerine daha fonksiyonel davranış ve düşüncelerin geliştirilmesini sağlayabilir. Bu tür sorunlarda en iyi yaklaşım hem aile hem de çocukla çalışmaktır.
Çocuklarda Sosyal Fobi
- “Sınıfın önünde sesli okumaktan korkuyorum”
- “Konserde çok heyecanlanıyorum, notaları kaçırıyorum”
- “Okulda yaptığımız münazaralara katılmaktan hoşlanmıyorum”
- “Büyüklerle konuşmaktan çekiniyorum”
- “Tahtaya kalkıp yazı yazmaktan çok çekiniyorum”
- “Yemek siparişimi kendim veremiyorum, annem benim yerime söylüyor”
- “Arkadaşlarımın doğum günü partilerine gitmekten hoşlanmıyorum”
- “Bir şey beğendiğimde fiyatını sormaktan çekiniyorum”
Çocuklarda Sosyal Fobinin Nedenleri
Genetik Faktörler
Kişide kaygı probleminin olmasının genetik sebeplere bağlı olduğu öne sürülmektedir. Sosyal fobisi olan çocukların ailelerinde büyük oranda bir kaygı problemi yaşanmaktadır. Bu kaygı illa ki sosyal fobi olmayabilir. Başka fobi türleri veya kaygı rahatsızlıkları olan anne ve babaların çocukları da sosyal fobi geliştirebilirler. Ancak burada şu önemli ayrıntı genellikle gözden kaçar; çocuğun, ebeveynlerinin kaygılı ve/veya fobik olma durumundan etkilenmesi için genetik geçiş olması zorunlu değildir. Çocuk kaygılı ve/veya fobik ebeveynle sürekli bir aradadır ve tabi ki ebeveyninin bu hallerinden olumsuz etkilenecek ve bu etkilenme sonucunda kaygılı bir yapıya sahip olacaktır. Dolayısıyla ailelerinde kaygı problemi olan çocuklarda da kaygı sorunları görülmesinde en belirleyici unsurlardan birisi çevresel etkiler ve bu etkilerin çocuk üzerinde yarattığı travmatik etkidir.
Bu tip çocuklarda “engellenen davranış” kavramı oluşur. Birçok çocuk yeni ortamlara girdiğinde ve yeni insanlarla tanıştığında mutlu ve atak davranır. %15 oranla ise çocuklar, utangaç, çekingen ve kaygılı olurlar. Bazı çocuklar ise genel olarak her şeye korkuyla yaklaşırlar. Bu çocuklar yeni doğduklarında aşırı hassas, emekleme çağında utangaç ve korkak, okul çağında ise içe kapanık, sessiz ve dikkatli olurlar.
Ailesinde sosyal fobisi olan bir kimse olan çocukların, eğer çocukluklarında utangaç, korkak, içe kapanık davranmıyorlarsa ileriki hayatlarında sosyal kaygı geliştirme oranlarının %4–5 düşük bir oranda olduğu bulunmuştur. Eğer çocuk sosyal fobisi olan bir ebeveyne sahip ise ve kendisi de çok erken yaşlarda bu tür kaygılar yaşıyorsa, ileriki hayatında sosyal kaygı geliştirme oranı %20–25 arasında bulunmuştur.
Çevresel Faktörler
Bazı çevresel faktörler de çocuğun sosyal kaygı geliştirmesine neden olabilir. Dil veya konuşma bozukluğu, vücutta şekil bozukluğu, bazı kişiler tarafından kötüye kullanım, ihmal edilme, çok endişeli ve kaygılı kimselerce yetiştirilmiş olma, küçük yaşlarda utandırıcı deneyimler yaşamış olma (sınıfta arkadaşlarının yanında istifra etmek, midenin bozulması, tiyatroda sahneden düşme) gibi.
Bazı durumlarda ortada hiç çevresel faktör yokken iki ebeveynde de kaygı bozukluğu varsa çocukta da görülebilir. Bazı durumlarda ise, ortada hiçbir genetik yatkınlık yok iken çocuk aile tarafından çok fazla ihmal ve istismar edilmiş ise sosyal kaygının ortaya çıkma oranı yüksektir.
"Çocuğumun Sosyal Fobisi Olup Olmadığını Nasıl Anlarım?"
Sosyal fobinin ergenlik çağının ortalarında başladığı düşünülür, fakat çok daha erken yaşlarda da belirtiler görülebilir. Bu tür çocuklar, başkalarının yanında aşırı derecede utangaç davranabilir, rezil olma korkusundan dolayı kimseyle konuşmama eğilimi gösterebilirler.
Bu çocuklar kendilerini ön planda tutacak, kendilerini ilgi odağı yapacak, veya başkalarının ilgisini çekecek şeyler yapmaktan aşırı derecede kaçınırlar. Okulda konuşmalar yapmak istemezler, gösterilerde yer almazlar, tahtaya kalkmaktan korkarlar, hırslı davranmazlar, sorumluluk almaktan kaçınırlar.
Sosyal fobiye sahip çocuklar, öğretmen, okul müdürü gibi otorite figürlerinden çok korkarlar ve mümkün oldukça onlardan kaçmaya çalışırlar.
Kendileri fazla sorumluluk almak istemediklerinden ailelerine sorumluluk yüklemek isterler. Bir yerde yemek yerken onlar için aileleri sipariş verir, aileleri onlar için başkalarıyla konuşur.
Bu tarz çocukların sosyal yaşamları çok kısıtlıdır, vakitlerini çoğunlukla evde geçirirler, sosyal aktivitelerden kaçınırlar.
Sosyal Fobisi Olan Çocuklarla İlgili Bazı İstatistikler
- Sosyal fobisi olan çocukların %15’i zorda kaldıkları durumlarda hasta rolü yaparak kurtulmaya çalışırken, %10 ‘u ise sadece ağlayarak kurtulma yolunu tercih ediyor.
- Sosyal fobisi olan çocukların %75’inin çok az veya hiç arkadaşı olmuyor.
- Bu çocukların %50’si okul dışındaki aktivitelere katılmıyor, %50’si okulu sevmiyor ve %10’u ise okula gitmeyi reddediyor.
- Sosyal fobisi olan çocukların %8’inde “seçici dilsizlik” görülür. Seçici dilsizlik, çocuğun kendi açısından kaygı uyandıran ortamlarda tamamen sessiz kalması ve hiçbir şekilde konuşmaması anlamına gelmektedir.
- Sosyal kaygı taşıyan çocukların %34’ü birer yetişkin olduklarında intihar düşünceleri geliştirirken, %12’si yetişkinlik döneminde intihara teşebbüs edebiliyor.
Tedavi
Sosyal fobisi olan çocukların tedavisinde, önemli olan noktalardan biri sosyal durumlar ve sosyal davranışlar hakkında repertuarı dar olan bu çocuklara uygun sosyal becerileri öğretmektir. Sosyal fobisi olan çocukların kendilerini sosyal ortamlarda sıkıntıya sokan endişe ve korkularını adlandırırken bu tanımları değiştirdikleri görülmüştür. Daha pozitif ve rasyonel düşünen çocukların sosyal ortamlara daha kolay girebildikleri ve daha az kaygı yaşadıkları gözlemlenmiştir. Bu sebeple sosyal fobi sahibi çocuklarda öncelikle negatif ve irrasyonel düşünceler üzerinde çalışılmalı, kendilerine olan güven ve saygının yükselmesi için gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Bu tür çocuklarda psikiyatrist hekimin yanı sıra ailenin desteği de büyük önem taşır. Kendini geliştirmeye çalışan çocuğa aileden gelecek olan destek çocuğun ortamlara daha kısa sürede alışmasını sağlar.
Sosyal ortamlarda kaygı yaşayan çocuklarla çalışırken en etkili yol sadece çocukla değil aile ile de çalışmaktır. Çocukların sosyal kaygılarının büyük çoğunluğunun okul, aile, misafirlik gibi ortamlarda alay edilme, başkaları ile karşılaştırılma, küçük düşürülme, yok sayılma, sözel ve fiziksel şiddete maruz kalma gibi olumsuz olaylar tarafından belirlendiğini görürüz. Bu nedenle bu çocuklarla, yaşadıkları olumsuz (travmatik) etkilenmeleri çalıştığımızda ve bu çalışma özellikle EMDR yöntemi ile yapıldığında, çok hızlı ve kalıcı sonuçlar elde ettiğimizi görürüz. Geçmiş olumsuz olayların duygu yükleri, ileride bu yüklerin kişinin yaşı kaç olursa olsun aktifleşmesine ve kişilerin ergenlik ve yetişkinlik dönemlerinde de sosyal kaygı sorunlarının devam etmesine yol açar. Buradaki temel çalışma biçimi, küçük yaşlarda yaşanan ve yetişkin yaşımızda bizi etkilemeye devam eden olumsuz duygu yüklerinin (özellikle kaygı birikmesi) bertaraf edilmesi doğrultusundadır. Bu yapıldığında, kişi sosyal ortamlarda artık istese bile kaygı yaşayamaz hale gelir. Bazı yöntemlerle, özellikle EMDR yöntemi ile bu sorunlar artık çok hızlı bir şekilde çözüme kavuşturulmaktadır.
DOÇ. DR. ADNAN ÇOBAN
PSİKİYATRİST-PSİKOTERAPİST
Çekingen Kişilik Bozukluğu hakkında bilgi almak isterseniz eğer ki; İlgili linke tıklayabilirsiniz.
Gizli Şizofreni
Araştırmalar şizofreninin görünür hale gelmeden önce bazı belirtiler v...
Korkular ve Kaygı Bozukluğu
Çocukların, genellikle yetişkinlerin anlamakta zorlandıkları korkuları...
İstismar ve Travma
Cinsel istismar genel tanımıyla bir kişinin kendi isteği dışında cinse...