Anoreksiya nevroza, 19. yüzyılın sonlarında ruhsal bir bozukluk olarak fark edilmiş, çeşitli uzmanlar tarafından benzer şekilde tanımlanmış ve değerlendirilmiştir. Birey, sağıklı düzeydeki beden ağırlığına ulaşmayı reddeder, aşırı derecede şişmanlamaktan korkar, beden boyutları ve ölçütlerine ilişkin belirgin bir algı bozukluğu yaşar. Dolayısıyla anoreksiya nervozada bireyin kendini tahrip edecek düzeyde zayıf olma isteğinin yanında, beden algısında bozukluk da söz konusudur. Bir deri bir kemik kalsa bile kendisini kilolu algılar ve buna derinden inanır. Hastada yemek yemeyi reddetme sonucu gelişen kilo kaybı yaşamını tehdit edecek düzeye ulaşabilir. Ruhsal bozukluklar içinde ölümle sonuçlanabilen nadir bozukluklardan birisidir.
Anoreksiya Nevroza’nın Başlangıç Yaşı, Sıklık ve Yaygınlığı
Hastalığın görülme sıklığı, endüstrileşmiş ülkelerin orta ve üst sosyoekonomik sınıflarında %0.1-%0.5 olarak bildirilmektedir. Kadın-erkek oranı karşılaştırmasından çıkan sonuç yirmiye birdir; özellikle genç kızlarda olmak üzere kadınlarda 20 kat daha fazla görülür. Batı kültürüne uzak toplumlarda nadir görülen bir bozukluk olarak kabul edilmektedir. Modernleşme, kadından olan beklentilerin artması ve genç kızların kontrol edebilecekleri tek unsur olarak bedenlerini görmeleri gelişmekte olan ülkelerde de bu sorunun artmasına yol açıyor gözükmektedir.
Başlangıç yaşı genellikle ergenlik dönemi olup, ortalama 17 yaşında başladığı kabul edilir. Bu sorun 40 yaşından sonra pek görülmez. Ergenlik öncesinde başlayan vakalar da bildirilmekle beraber, genç kızın ergenlik döneminde yaşadığı ruhsal çalkantılarla beraber hissettiği toplumsal baskılar ve beklentiler hayatla baş etmede çaresiz ve kontrolsüz hissetmelerine yol açmaktadır. Kontrolü sağlama arayışının bir yolu da bedeni üzerinde hakimiyeti ele geçirmek olmaktadır. Bu ihtiyaç anoreksik kadınlarda sıkça gördüğümüz bir mekanizmadır.
Anoreksiya Nevroza Nasıl Başlar?
Bu hastaların zihinleri sürekli yeme ve kilo alma ile meşguldür. Birçok hasta müdahale edilmezse, bedenin ve organların işlevselliklerinde kalıcı zararlar oluşması ve ölüm riskiyle karşı karşıyadır. Bu rahatsızlık genellikle fazla kilosu olan veya şişman olduğunu algılayan hastanın diyet yapmasıyla başlar. Çoğunlukla gerçekte kilo fazlalığı yoktur ama kişi öyle algılar. Erkek arkadaştan ayrılma, aileden birini kaybetme gibi sevilen birinin kaybı neticesinde hastalık tetiklenebilir. Psikoterapi çalışmalarında genellikle bu tür kayıpların tek faktör olmadığı, ebeveynlerle yaşanan çocukluk deneyimlerinde çocuğun duygusal ve/veya fiziksel istismara maruz kalmasının, çevresinde olup bitenleri ve bunun sonucunda da duygularını kontrol edemeyeceği inancını pekiştirerek bedenine yönelmesine yol açtığını görürüz. Cinsel taciz yaşamış çocuklarda da anoreksiya nevroza sorunu ortaya çıkabilmektedir. Cinsel taciz, aile içinde fiziksel ve duygusal şiddet durumları kaçınılmaz olarak psikolojik sorun yaratır. Bu sorunlardan biri de diğer psikolojik sorunlarla karşılaştırıldığında çok yaygın olmamakla birlikte anoreksiya nevrozadır.
Hasta, giderek zayıflamasına karşın yemek yememekte ısrar eder. Yeterli miktarlarda yediği zaman da hemen yediklerini çıkararak durumu telafi eder. Kusma istemli, yani kendisinin bilerek yaptığı, veya istemsiz olabilir. Yedikten sonra kusma her anoreksik kişide olmayabilir. İleri derecede zayıf olmasına karşın, beden imgesindeki bozulmaya bağlı olarak kendisinin veya bedeninin bazı bölümlerini aşırı kilolu olarak algılar. Hastaya göre bacakları kalın, vücudu çok geniştir. Şiddetli bir kilo alma veya şişmanlama korkusu içindedir. Hasta şişmanlık algısı nedeniyle sürekli bir şeyler yapma ihtiyacı duyar. Aerobik, jimnastik gibi sportif faaliyetlere aşırı ölçülerde sarılabilir. İdrar söktürücü ve ishal yapıcıları aşırı kullanma hemen hemen vakaların %50’ sinde görülebilir. Hasta genellikle gizli gizli yer ve ailesiyle birlikte sofraya oturmayı reddeder. Yeme ataklarının ardından yediklerini çıkarır. Anoreksiya kelime anlamı olarak iştah kaybı anlamına gelse de anoreksik kişilerde genellikle ölüm riski taşıyan aşırı kilo kaybının yaşandığı son dönemlere kadar iştah kaybı gelişmez. Bazı durumlarda iştah kaybı önceden de oluşabilir. Bazı kişilerde iştah kaybı olmasa da kişi yemek yemeye müthiş bir direnç gösterebilir.
Tedavi
İlaç Tedavisi: İştahı ve yeme davranışını kontrol altına alan, ruhsal bozuklukları tedavi eden ilaç tedavisi gerekmektedir. Yaşam için gerekli olan ancak vücutta tutulamayan besin unsurlarını telafi edici ilaçlar da kullanılır.
Psikoterapi: Bu sorunlu yeme davranışına yol açan duygusal, cinsel ve fiziksel istismar gibi travmatik mevzuların belirlenip çalışılması gerekir. Genellikle bu kişiler psikoterapi çalışmasına girmek istemezler çünkü kendilerinde bir sorun görmezler. Fazla kilolarını atmak için olması gerekeni yaptıklarını iddia ederler. Bu doğrultuda bir psikoterapi çalışması yapılmazsa, travmaların yol açtığı şiddetli duygusal gerilim giderilemeyeceği ve bozuk beden algısı düzelmeyeceği için kişiyi hastaneye yatırarak tedavi etmek gerekmektedir. Mevcut kilosu yaşamsal risk teşkil edecek kadar düşükse, kişi psikoterapiye ikna edilse dahi yatarak tedavi görmesi gerekir. Uygun ilaç tedavisi yapıldığında ve psikoterapi sürecinde çocukluk travmaları çalışıldığında, aşırı biçimde yaşadığı duygusal gerilimleri azalır ve beden algısı düzelir. Bunun sonucunda da kişi normal yeme davranışına geri döner.
DOÇ. DR. ADNAN ÇOBAN
PSİKİYATRİST-PSİKOTERAPİST
Aşırı Yeme Hastalığı
Aşırı yeme hastalığı bir yeme bozukluğudur ve son derece yaygın biçimd...
Morbid Obezite
Halk arasında aşırı şişmanlık olarak da bilinen obezite, vücutta depol...