Bağımlılık dünyanın en önemli ruh sağlığı sorunlarından biridir. İnsanların %2 ila 3‘ünde yaşam boyu görülme sıklığı var. Bu rakam her geçen yıl daha da artıyor. Ayrıca sadece erişkinleri değil çocukları da etkiliyor. Araştırmalar bağımlığın görülme yaşının 11 yaşına kadar düştüğünü ortaya koyuyor.

Psikiyatrist ve Psikoterapist Doç. Dr. Adnan Çoban, bağımlılık tedavisi hakkında merak edilenleri sizler için anlattı.

Bağımlılık nedir?

Bağımlılık başta alkol ve madde olmak üzere haz veren nesnelere ve olgulara aşırı bir tutku ve arzu duyma halidir. Kişi bu maddeler olmadığı zamanlarda aşırı bir boşluk duygusu yaşar ve bu boşluk duygusunu gidermek için bu maddelere sıkı sıkıya sarılır. Maddeler olmadığında yoksunluk belirtileri yaşar. Kendisini çaresiz, yetersiz, değersiz, güçsüz ve aciz hissetmeye başlar. Bu kısır döngü içinde bağımlılığın şiddeti günden güne artar.

Bağımlılık dediğimizde ilk etapta aklımıza alkol ve madde bağımlılığı geliyor. Alkolün ve uyuşturucu maddelerin bağımlılık yapıcı etkilerini çok iyi biliyoruz. Ancak artık bağımlılığa sadece alkol ve madde açısından bakmıyoruz. Haz veren herhangi bir nesne, herhangi bir olgu bağımlılık yapabilir diye düşünüyoruz. Bu meyanda bağımlı davranışlar dediğimiz veya davranışsal bağımlılık dediğimiz birtakım bağımlılık çeşitleri de son yıllarda öne çıkmaktadır. Örneğin kumar bağımlılığı, alışveriş bağımlılığı, seks bağımlılığı, selfie bağımlılığı hatta internet ve teknoloji bağımlılığı da artık bağımlılık kategorisine giren bozukluklar olarak kabul ediliyor.

Bağımlılık önceleri sadece belli bir kesimin rahatsızlığıymış gibi algılanırdı halbuki artık her kesimden insanı etkilediğini çok iyi biliyoruz. Sadece erişkinleri değil, gençleri, çocukları da etkiliyor. Haliyle bu sıklığın artmış olması, gitgide toplumsal alanda yaygınlaşması hatta sosyal medyada ve diğer medya unsurlarında sanki sıradan, normal bir şeymiş gibi algı operasyonlarının yürütülmesi bağımlılığı çok daha ciddi bir sosyal sorun haline getirmektedir. O yüzden bir insanı bağımlılığa götüren süreçleri çok iyi tanımlamamız ve bağımlılık risklerini önceden kestirebilmemiz son derece önem arz ediyor.

Peki, bir insan bağımlılığa nasıl yatkın hale gelebiliyor veya bağımlılığa giden yol nasıl başlıyor? Bağımlılığa sebep birçok etken söz konusu. Genetik yatkınlıklar, ailede kullanan insanların olması, depresyon, sosyal fobi, travma sonrası stres bozukluğu gibi birtakım psikiyatrik rahatsızlıklar, kişilik bozuklukları önemli etkenler arasındadır. Ancak en önemli etken özellikle çocukluk çağında yaşanmış olan ruhsal travmalardır.

Çocukluk çağında yaşanan fiziksel istismar, cinsel istismar, fiziksel ve duygusal ihmal, göç, savaş, terör gibi çocuğun güvenliğini bozan birtakım travmalar ve sosyal desteğin çok zayıf olduğu ortamda büyümüş olmak kişiyi bağımlılığa götüren yolun zeminini oluşturmaktadır. Bu travmatik zeminde büyüyen çocukta içten içe bir ruhsal acı kendini hep hissettirir. Çocuk değersizliği, güçsüzlüğü, yetersizliği, güvensizliği öğrenmiştir. İlerleyen süreçte anne babanın kaybı, iş kaybı, iflas, kız-erkek arkadaşından ayrılma gibi bir travmayla müthiş bir boşluk duygusu içine girer, yalnızlık hissetmeye başlar. Kendisini çaresiz, mutsuz, ümitsiz ve karamsar hissetmeye başlar. İşte bu dönemde bu ruh halinin vermiş olduğu acıyı dindirmek amacıyla alkol ve maddeye yönelir. Alkol ve maddeyle kendisini teselli etmeye çalışır. İşte bu kendi kendini teselli etmeye ve kendi kendini iyileştirmeye biz self-medication yani kişinin kendi kendini iyileştirmesi adını veriyoruz. Bu kendi kendini iyileştirme süreci madde bağımlılığına götüren en önemli etken olarak karşımıza çıkıyor.

Kişi alkol ve maddeyle acılarını dindirmeye çalışır. Lakin acılarını dindiremediği gibi alkol ve maddenin yarattığı sıkıntıları da yaşamaya başlar. İşte bu dönemde tolarans, yoksunluk ve aşerme gibi birtakım sıkıntılar da baş gösterir. Tolerans, kişinin alma ihtiyacı hissettiği alkol ve madde miktarının günden güne artması halidir. Gitgide keyif alınan dozun yükselmesi durumudur. Öyle bir zaman gelir ki kişi en üst noktada madde de alsa artık keyif almamaya başlar. Yoksunluk ise uzun süre alkol ve madde kullanan insanların, alkol ve madde alamadığı zamanlarda ortaya çıkan birtakım fiziksel ve ruhsal tepkilerdir. Mide bulantıları, mide kramları, kas seyirmeleri, kusmalar, bulanık görmeler, titremeler, terlemeler, aşırı kaygı, anksiyete ve panik yaşamaları bu yoksunluk tablosunun belirtileri arasındadır. Aşerme ise kişinin alkol ve maddeye durdurulamaz bir şekilde aşırı arzu, istek ve ihtiyaç duyma halidir. İşte bu yoksunluk ve aşerme tabloları da madde kullanan, bağımlılık gelişmiş insanlarda birer travmaya dönüşür. Yani kişi bu yoksunluğu ve aşermeyi yaşamamak için sürekli madde ve alkol alma ihtiyacı içerisine girer.

Bağımlılıktaki genel tedavi yaklaşımı maalesef arzu edilen başarıyı yakalayabilmiş değildir

Alkol ve madde bağımlılığının tedavisinde genel geleneksel bir tedavi yaklaşımı söz konusudur. Ne olur bu tedavi yaklaşımında? Bağımlılığın şiddetine göre kişi önce bir detoksifikasyon yani maddeden ve alkolden arındırılma sürecine tabi tutulur. Bu, genelde eğer şiddetli bir bağımlılık söz konusuysa bir klinikte yatırılarak yapılır ve serum desteği, vitamin desteği, yoksunluk, aşerme belirtilerini söndürecek, kişinin bunlarla mücadele etmesinde kişiye yardımcı olacak, uykusunu düzenleyecek, anksiyetesini, sıkıntısını dindirecek birtakım ilaç tedavileri uygulanır. Bu alkol ve madde bağımlılığındaki ilk dönemdir arındırma dönemi. Genel alkol ve madde bağımlılık tedavisinin en önemli aşaması bu arındırma aşamasıdır. Arındırma aşamasından sonra ilaç tedavisi, güçlendirici ve destekleyici terapilerle kişinin tedavisi sürdürülür.

Genel bağımlılık tedavisi çok güçlü ilaçlar, çok güçlü yöntemler, çok güçlü protokoller olmasına rağmen maalesef arzu ettiğimiz başarı oranını yakalayamamıştır. Bugün 100 bağımlı insandan ancak 15’i bu genel tedavi yaklaşımıyla tedavi edilebilmektedir.

Travma odaklı terapiler (EMDR Terapisi) bağımlılık tedavisindeki başarı oranını yükseltiyor

Araştırmalar ve klinik deneyimlerimiz bunun en önemli sebebinin ruhsal travmaların göz ardı edilmiş olduğunu ortaya koyuyor. Evet, bağımlılığın gelişiminde en önemli etken olan ruhsal travmalar ve bu ruhsal travmaların tedavi protokolleri maalesef genel tedavi protokollerine yeterince girebilmiş değildir. Halbuki istatistiksel veriler, ruhsal travmaların bağımlılıktaki yerini çok çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Örneğin: çocukluk çağında 4 veya daha fazla travmaya maruz kalmış kişilerin ilerleyen yaşlarında alkol ve madde bağımlılığı gelişme riski kat be kat artıyor. Mesela alkol bağımlılığı gelişme riski travma yaşamamış olanlara oranla 5 kat artıyor. Eroin bağımlılığı riski ise 46 kat artıyor. Yine travma sonrası stres bozukluğu yaşayan insanların %45’inde alkol ve madde bağımlılığı gelişiyor. Alkol ve madde bağımlılığı olan insanların %90’ının üzerinde mutlaka bir ruhsal travmaya maruz kaldıkları saptanıyor. Bu veriler şu gerçeği ortaya koyuyor: bağımlık tedavisinde baş köşeye ruhsal travmaların tedavisini koymamız gerekiyor. Genel tedavi yaklaşımlarına travma odaklı terapi yöntemlerini de eklediğimizde bağımlılık tedavi başarı oranımız çok daha yükseklere çıkmaktadır.

Ruhsal travmaların tedavisinde genel yaklaşım travma odaklı bilişsel davranışçı terapiler veya dinamik psikoterapilerdir. Ancak son yıllarda yıldızı parlayan yöntem EMDR terapisidir. EMDR terapisi, travma sonrası stres bozukluğunda en etkili terapi yöntemlerinden biridir. Ancak sadece travma sonrası stres bozukluğunda değil, travmanın sebep olduğu birçok ruhsal sorunda da EMDR terapisi büyük katkı sağlamaktadır. Bu meyanda bağımlılığın tedavisinde EMDR tedavisinin çok önemli yeri söz konusudur.

Bağımlılıkta EMDR terapisi nasıl çalışıyor?

Ruhsal travmaların hem bağımlılığa sebep olduğunu hem de bağımlılığın şiddetini artırdığını daha önce konuşmuştuk. Bağımlılık yaşayan kişilerin travmalarını 2 döneme ayırmamız mümkün: Bağımlılık öncesi travmalar yani sebep olan, etken olan travmalar ve bağımlılık sonrası travmalar. Bağımlılık öncesi travmalar, çocukluk çağı travmaları ile bağımlılıktan bir önceki dönemde yaşanan travmaları içeriyor. Çocukluk çağı travmaları fiziksel istismar, cinsel istismar, fiziksel ve duygusal ihmal gibi travmalar olabiliyorken; bağımlılıktan bir önceki travmalar da genellikle anne veya babadan birinin kaybı, kız/erkek arkadaştan ayrılma, iş kaybı şeklinde oluyor.

Bağımlılık sonrasında gelişen travmalar ise bağımlı olunan etkenlerin, alkol ve uyuşturucu maddenin sebep olduğu tablolar oluyor. Yani bir yoksunluk, aşerme, intoksikasyon ve acil durum tablosu kişi için bir travma etkeni olabiliyor. Bu bağımlılık sonrası travmalar, kişinin maddeyi bırakmasını en çok zorlaştıran travmalar olarak karşımıza çıkıyor. Yani kişi o yoksunluk ve aşerme tablosunu yaşamamak için kendisini sürekli alkol ve maddeyi kullanma ihtiyacı içerisinde hissediyor. EMDR terapisinde öncelikle kişinin bağımlılık öncesi travmalarını ele alıp onlara karşı duyarsızlaşmasını, onların işlemlenmesini gerçekleştiriyoruz ve böylece kişinin bellek zeminini düzeltmiş oluyoruz. Daha sonra da intoksikasyon, yoksunluk, aşerme gibi kişiyi korkutan ve maddeyi bırakma cesaretini kıran olaylara karşı duyarsızlaştırma çalışıyoruz. Bu şekilde EMDR terapisiyle ruhsal travmalardan arındırma çalışması kişinin benliğini güçlendirmiş ve maddeyi bırakma yolunda özgüvenini geliştirmiş oluruz. Genel tedavi yaklaşımlarına EMDR terapi protokollerini eklediğimizde elde edeceğimiz tedavi başarı oranı çok daha yüksek olacaktır.

Uçak Korkusu Nasıl Yenilir?

Günümüzde uçakla seyahatin yaygınlaşması hayatımızı kolaylaştırsa da z...

Koronavirüs Salgınının Psikososyal Etkileri

...

Çocuklarda Tırnak Yemenin Nedenleri Ve Tedavisi

Çocuklarda tırnak yemenin nedenleri, çocuklarda tırnak yeme alışkanlığ...