Yaşıtlarından 1-2- yaş önce okula başlayan çocuklarda gelişen sorunların kaynağı zihinsel olmaktan ziyade ruhsaldır. Bir çocuk 5-6 yaşındayken birinci sınıf müfredatını öğrenebilir, ama 7 yaşındaki kadar hızlı değil. Sorunlar genelde bu hız farkından kaynaklanıyor. Tıpkı 7 yaşındaki çocuğun bedensel olarak 5-6 yaştan daha güçlü ve daha hızlı olması gibi. Bu yaşlardaki çocukların zihinsel özelliklerine bir göz atarsak: Parça ile bütünü aynı zamanda düşünemez, zihinsel kıyaslama yapamaz, sayı kavramını tam olarak algılayamaz, beyninde sayı ile ilgili işlemler yapamaz, miktar, ağırlık ve sayı korunumunu anlayamaz, sınıflama ve gruplandırma yapamazlar. Çocukların bu dönemdeki fiziksel gelişimleri zihinsel gelişime oranla daha iyidir. Kas hakimiyeti tam anlamıyla gelişmiştir, ince bir çizgi üstünde kolaylıkla yürüyebilir, tırmanma, kaydıraktan kayma, sallanma, kazma ve daha pek çok hareket becerisinde etkinleşmiştir. Hareketlerini müziğin ritmine uydurabilir, bir nesneyi her iki eliyle sımsıkı tutabilir, yazıp çizerken, resim yaparken, kalemleri ve boya fırçalarını ustaca kullanabilir. Görüldüğü gibi esas sorun fiziksel olmaktan ziyade zihinseldir. Bu zihinsel hız farklılığı çocukta eksiklik, yetersizlik, güçsüzlük, başaramama, becerememe gibi düşünceleri tetikler ve okul hayatının bir ruhsal travma süreci olarak algılanmasına sebep olur. Bu durumun çocuğun psikolojisini ve karakter gelişimini olumsuz yönde etkileyen ruhsal sıkıntılar baş gösterebilir. Çünkü bu yaşlar çocuğun kendisini ve çevresini tanımladığı yaşlardır. Eğer bu süreci sıkıntılı yaşarsa negatif bir tanımlama söz konusu olacaktır. Yani kendisini yetersiz, başarısız, beceriksiz, güçsüz, çevresini de değer ve önem vermeyen, yalnız bırakan, zarar veren, anlamayan bir çevre olarak tanımlayacaktır.

Bu Sürecin İlerideki Sonuçları

Bir danışanım

Neler Yapılmalı?

Bence 4+4+4 olmasın yerine nasıl olmalı sorusunu sormak daha yerinde olacaktır. Çünkü bu sistemin oturması halinde eğitimdeki fırsat eşitsizliğini azaltacağını ve bazı mesleki alandaki gelişmiler açısından avantajlar yaratacağını düşünüyorum. Fakat her ne kadar iyi niyetli olarak planlanmış olsa da kaş yapayım derken göz çıkarmamak adına bazı önlemleri almak gerekiyor.  

5-6 (60-72 ay) yaşındaki bir çocuğun zihinsel seviyelerine bir bakarsak:

Sosyal ve Duygusal Gelişim:

  • Bu dönemde çocuk daha bilgili ve olgun bir birey görünümündedir.
  • Çevresine karşı dostça bir yaklaşım içerisindedir.
  • En belirgin özellikleri arasında yeterli ve dengeli oluşu gelmektedir.
  • 5 Yaş çocuğu yaşadığı kültür çevresine uyum gösterir.
  • 5 yaş çocuğu yüksek derecede toplumsallaşmış bir birey görünümündedir.
  • Ne kendisiyle, ne de çevresiyle çelişki halindedir. Ailesine, okula ve topluma uyumu belirgin bir biçimde artmıştır.
  • Kritik durumlarda soğukkanlı olmayı başarır.
  • Dikkatlidir.
  • Kendi kendini eleştirir. Fakat kendine güveni de vardır.
  • Söylenenlere inanır, uyar, belleği güçlüdür.
  • Zaman zaman karanlıktan, kaybolmaktan korkabilirler.
  • Grup oyunlarını tercih eder. 2-3 arkadaşıyla birlikte oynar. Küçükleri korur. Ev dışında daha mutlu olur.
  • Arkadaşlarını kendi seçer.
  • Arkadaşlarıyla çoğunlukla işbirliği yapar.
  • Oyunda kurallara uyulması ve dürüst olunması gerektiğini anlar.
  • Sıkıntı içinde olan arkadaşlarının duygularını paylaşmaya, onları rahatlatmaya çalışır.


Duyusal ve Algısal Gelişim:

  • Ezbere şiir okumaktan ya da çocuk şarkıları, çeşit çeşit tekerlemeler söylemekten çok hoşlanır.
  • Kendisine öykü okunmasına veya anlatılmasına bayılır. Sonradan kendi başına ya da arkadaşlarıyla birlikte öyküyü tüm ayrıntılarıyla oyununda canlandırır.
  • Kitaplara giderek daha fazla ilgi duymaya başlar.
  • Somut isimleri, nesneyi kullanarak tanımlar.
  • Hiç durmadan soyut sözcüklerin anlamlarını sorar ve bu sözcükleri yerli yersiz kullanır.
  • Şaka-fıkra, bilmece ve tekerleme gibi söz oyunlarından zevk alır.
  • Saat kavramı gelişmiştir; saatin günlük programla ilişkisini anlayabilir.


Dil Gelişimi:

  • Kendi eylemlerini düzenlemedeki sözcük gücü, başkalarını yönetmedeki gücünü de ortaya çıkarır.
  • 5 yaşındaki çocuk hep konuşmak ister. Yetişkinler gibi uzun cümleler kurmaya çalışır.
  • Bilgisini arttırmak için sorular sorar.
  • Dilbilgisi kurallarına uygun konuşur.
  • Olayları ve masalları, konuların sırasını bozmadan anlatır.
  • Her şeyin neden ve niçini ile ilgilenir.
  • Söylemek istediğini dile getirmeden önce düşünür, sonra söyler.
  • İsmini, soy ismini, yaşını, ev adresini bilir.

Öncelikle sayın Başbakan'a şunu belirtmeliyim, bir ihanet veyahut gaflet, dalalet ya da hıyanet içinde değilim. 66 aylık çocukların ilkokula başlamasıyla ilgili çok net, çarpıcı, kişisel, kah gülünç, kah trajik, güldürürken düşündüren bir tecrübem var, onu aktaracağım. 

Ben, 66 ayını doldurup okula başlayan bir mağdurum. 70'li yıllarda Türkiye'de durum böyle değildi biliyorsunuz. En bilinçli, en 
kaloriferli ailelerin çocukları en az 72 ayı doldurduktan sonra okula başlardı. Diğerlerininki Allah'a emanet, mecbur kalındığında veya ailenin ne zaman durumu olursa. 

Ama işte o kaloriferli ailelerden birinin çocuğu olduğumdan, eş dost, komşular, tutturdu "Bu çocuk üstün zekalı, bir yıl erken okula gönderin," diye. Üstün zekalı mıydım? Hiç sanmam. Kendinden 13 yaş büyük abla ve 15 yaş büyük abiyle, ilgi alaka bolluğunda, "Hadi kızım bir de şu marifetini göster," bolluğunda yaşayan çokbilmişin tekiydim büyük ihtimalle.

Okuyamıyorum, Yazamıyorum, Anlamıyorum!

Ama annemler ikna oldu. Boşu boşuna apartman dairesinde bir yıl daha oturup bebek oynamasın, erkenden okula başlatalım dediler. Çok üstün ve eşi benzeri görülmemiş zekama çok da güvendikleri için, sağ olsunlar, bir de yaz tatilini uzatıp, okullar açıldıktan iki hafta sonra, beni birinci sınıfa kaydettiler. 

Dikkatinizi çekerim, 11 Mart doğumlu bir sabi olarak, okulların açıldığı eylül ayında tam tamına 66 ayımı doldururken, eğitim hayatıma başladım.

Allah'ım Kabusun Büyüğü!

Okuyamıyorum, yazamıyorum, anlamıyorum, berbat! Fişler diyorlar, heceler diyorlar, sanki "Doomo arigato gozaimasu" diyorlar! Sanki ortamda Japonca konuşuluyor ve benden başka bütün sınıf Tokyo doğumlu! 

Aylar geçti, ben bir "Bugün bayram," yazamadım arkadaş! Ablam iki saat uğraşıyor: "Bugnü beyrm". Abim üç saat ter döküyor: "Buguni byram"! (2012'ye geldik, hala ailede bayramları "Buguni byram" şakası yapılır!) Babam "Benim üçüncü çocuk acaba aptal mı çıktı" diye darlarda! Ezikliğim had safhada. Bazen aklıma esiyor, derste tahtaya gidip renkli tebeşirlerden resim yapıyorum, öğretmen "Hayırdır, delirdin mi, niye kalktın?" diyor. Bugün bayram'ı bırak, niye yerimde oturmam lazım onu bile anlamıyorum! 

Şubat tatili geldi. Ankara'ya, eğitimci olan amcamı ziyarete gittik. Babam dert yandı: "Böyle böyle, yapamıyor, okuyamıyor" diye. Amcam şaşırdı, dedi ki "Yapamaz tabii, niye erkenden okula verdiniz? Daha beş yaşında, hazır değil, oyun oynaması lazım!" 
Bunun üzerine, olması gereken yaşta gönderilmek üzere, okuldan alındım.

Sanki Biri, Beynimdeki Bir Şalteri Kaldırdı!

Sevgili veliler, öğrenciler, değerli okuyucular, şu minimum 72 ay kuralı var ya, onu hangi pedagoglar, hangi eğitimciler çıkarttıysa alınlarından öpmek lazım, bu işi biliyorlar. Yemin ediyorum, mart ayının sonu geldi ve abim yağmurlu ve sıkıcı bir öğle, aylarca "Bugün bayram" yazamayan bana, bir günde bana okuma yazma öğretti! Buharlanmış cama harfleri yazdı, hepsinin ses olduğunu söyledi, "Birleşince kelimeler çıkıyor," dedi ve akşam annemler alışverişten döndüklerinde, söyledikleri her şeyi yazabiliyor, yavaş da olsa gazetede yazılan her şeyi okuyabiliyordum. Çok tuhaf, ama sanki zamanı geldi ve biri beynimdeki bir şalteri kaldırdı! 

Ertesi eylülde, yani artık 78 aylıkken, altı yaşını bitirmiş halimle birinci sınıfa başladığım gün, okula çantamda kitapla gittim, sıkılmayayım diye! İlkokul süresince hep sınıf birincilerinden oldum, sonraki aşamalarda da eğitimle ilgili hiçbir problemim olmadı. Belki şimdiki çocuklar çok bi harikadır. Belki de ben azıcık gerzektim. Ama ilkokula altı yaşını doldurup gitmek, inanın hayatımda hiçbir kayba sebep olmadı.

Bir Yıl Daha Oynasın, Hayal Kursun!

66 ay mı, bir yıl sonra mı tartışması benim için kişisel olarak denenmiş, sonuçları görülmüş bir hikayedir. 

Hayatımda kendimi başarısız, aptal ve ezik hissettiğim tek dönemdir o 66 aylıkken yaşadığım dört ay! Devam etseydim ne olurdu? Bilmem. Belki hep başarısız bir öğrenci olarak hayat boyu topal sakat yürüyecektim. Belki okulun ikinci dönemi kendime gelip açığı kapatmaya çalışacaktım. 
Ama bir yıl sonra, altı yaşında başladım okula, ne kaybettim? Bence hiç. 
Göndermeyin arkadaş! Bir sene daha oynasın, hayal kursun, resim yapsın! 

Gidip zorlanacağına, daralacağına, kendini başarısız, salak, ezik hissedeceğine, bir yıl sonra gidiversin. 
En kötü, benimki gibi bir hayatı olur işte!

DOÇ. DR. ADNAN ÇOBAN

PSİKİYATRİST-PSİKOTERAPİST

Sınav Kaygısı Olanlar İçin “Tapping Yöntemi”

Sınav kaygısını birçok defa bu köşeden aktarmaya çalıştım. Bu aşamada ...

YGS Kaygısı

Haftaya üniversite sınavı var. Birçok genç istediği okulu kazanmak içi...

Okulda Travma Okuldan Soğutuyor

Okul, çocuğun ruhsal gelişiminde ve kişilik organizasyonunda son derec...