1. Endojen Depresyon Nedir?

Kişiler, endojen depresyonun tanımı ve diğer depresyon türlerinden farkları hakkında bilgi aramaktadır.

Endojen depresyon günümüzde pek kullanılan bir tabir değildir. Birçok etkene bağlı olarak ortaya çıktığından genetik ve biyolojik etkenlerle oluşmuş depresyonlara endojen depresyon adı verilmiştir. "Endojen "içsel" ya da "vücut içi kaynaklardan gelen" anlamına gelir. Klinik olarak diğer depresyon çeşitlerinden pek bir farkı yoktur. En önemli fark reaktif depresyon ya da travmatik olaylardan sonra gelişen depresif durumlarda olduğu gibi çevresel bir etkenin olmamasıdır. Endojen depresyon serotonin, norepinefrin ve dopamin gibi nörotransmitterlerin seviyesindeki dengesizliklerle ilişkilidir. Kişide günlük hayatında açıklanabilir bir sebep olmaksızın ciddi bir mutsuzluk, enerji kaybı ve ilgisizlik gelişir.

2. Endojen Depresyonun Belirtileri Nelerdir?

Bu depresyon türünün özgün belirtileri ve nasıl tanınabileceği merak edilmektedir.

  • Depresif ruh hali yani sürekli ve derin bir üzüntü, karamsarlık, boşluk ve umutsuzluk hissi
  • Anhedoni adını verdiğimiz ilgi kaybı veya daha önce keyif alınan aktivitelerden zevk alamama hali
  • Ağır yorgunluk veya enerji kaybı
  • Ya hiç uyuyamama ya da aşırı uyuma şeklinde uyku bozuklukları
  • Aşırı yeme ya da iştahsızlık, zayıflama veya kilo alma şeklinde iştah değişiklikleri
  • Durgunluk, hareketlerde yavaşlama veya huzursuzluk
  • Gerçekçi olmayan aşırı suçluluk ve değersizlik düşünceleri
  • Odaklanma ve karar vermede güçlük
  • İntihar düşünceleri veya intihar girişimleri endojen depresyonun en önemli belirtileridir.
3. Endojen Depresyonun Nedenleri Nelerdir?

Genetik yatkınlık, beyin kimyasındaki dengesizlikler ve hormonal faktörlerin rolü sorgulanmaktadır.

Endojen depresyon, çeşitli içsel faktörlerden kaynaklanabilir. Bunlar kişinin genetik yapısı, beyin kimyasındaki dengesizlikler ve hormonal düzensizlikler gibi biyolojik faktörler olabilir.

Genetik açıdan değerlendirirsek endojen depresyon genetik yatkınlığı yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Yakın akrabalarında depresyon olan kişilerde endojen depresyonun görülme olasılığı 2 ila 5 kat daha fazla olmaktadır. Genetik çalışmalar, beyin kimyasının düzenlenmesi ve duygusal tepkilerle ilgili bazı gen varyasyonlarını ortaya koymuştur. Bu genler de endojen depresyonun alt yapısını oluşturmaktadır.

Beyinde iletişim, duygudurum, motivasyon ve zevk alma gibi süreçlerde rol alan serotonin, norepinefrin ve dopamin gibi kimyasallar vardır. Bu kimyasalların dengesizlikleri de endojen depresyona sebep olur. Yine beynin belirli bölgelerindeki yapısal değişiklikler veya fonksiyon bozuklukları da depresyon riskini artırabilir. Örneğin, beynin ön lobunun sol yan arka bölümünün ve bellekten sorumlu olan hipokampusun aktivitesindeki anormallikler depresyonla ilişkili bulunmuştur.

Bazı hormonal bozukluklar da endojen depresyonu tetikleyebilir. Örneğin hipotiroidizm gibi tiroid fonksiyon bozuklukları önemli depresyon sebeplerindendir. Tiroid hormonları hem genel sağlık hem de duygudurum üzerinde etkilidir. Menopoz, andropoz ve diğer yaşam dönemleri sırasında oluşan hormonal değişiklikler de depresyon riskini artırabilir.

4. Endojen Depresyon Nasıl Tedavi Edilir?

Tedavi yöntemleri, özellikle ilaç tedavisi ve psikoterapi yaklaşımları hakkında bilgi aranmaktadır.

Endojen depresyon tedavileri için pek çok seçenek vardır. Endojen depresyon, çoğunlukla içsel, biyolojik faktörlerle ilişkili olduğundan, tedavi genellikle ilaç tedavisi ve psikoterapiyi içeren kapsamlı bir yaklaşımı gerektirir. Endojen depresyonun tedavisindeki 3 ana hedefimiz vardır: Belirtileri hafifletmek, depresyona bağlı işlevsellik kaybını geri kazandırmak ve nüksü yani tekrarlamayı önlemek.

Endojen depresyonun tedavisinde ilaçlar, depresif belirtileri hafifletmeye ve beyindeki nörotransmitter dengesizliklerini kalıcı bir şekilde düzeltmeye yardımcı olur. Endojen depresyon tedavisinde genellikle antidepresanlar kullanılır.

Antidepresanlar: Serotonin, norepinefrin ve dopamin gibi beyindeki nörotransmitterlerin dengesini düzenlemek için çalışan ilaçlardır. SSRI’lar (seçici serotonin geri alım inhibitörleri), SNRI’lar (serotonin-norepinefrin geri alım inhibitörleri), trisiklik antidepresanlar ve MAOI’ler (monoamin oksidaz inhibitörleri) dahil olmak üzere çeşitli türde antidepresanlar mevcuttur. Antidepresanlar uyuşturuclar gibi mutlulukla ilgili hormonları tüketerek değil üretimine zemin hazırlayarak yardımcı olurlar Örneğin Serotonin geri alım inhibitörleri, serotoninin sinir boşluklarında daha uzun süre kalmalarını sağlayarak mevcut serotoninin daha iktisatlı kullanılmasına yardımcı olurlar. Böylece beyne zaman kazandırırlar. Vücut bir taraftan da serotonini üretmeye devam eder ve bir zaman sonra açık kapanmış ve kişi iyileşmiş olur.

Endojen depresyonun tedavisi aylarca sürebilir. Kullanılmaya başlandıktan 2 hafta sonra kişinin şikayetleri grilemeye başlar. Bir iki ay içerisinde de büyük oranda azalır. Ancak beyindeki yapılanma aylarca sürdüğü için şikayetler geçmiş olsa bile tedaviye belli bir süre ki bunu psikiyatrlar değerlendirir, ara vermeksizin devam etmek gerekir.

Mood Stabilizatörleri: Duygudurum düzenleyicileri olarak da bilinen bu ilaçlar duygudurumu stabilize etmeye çalışarak kişinin depresif faza kaymasına engel olurlar.

Atipik Antipsikotikler: Şizofrenide kullanılan bazı antipsikotikler çok düşük dozlarda antidepresan etkiyi güçlendirmek için kullanılabilmektedir. Özellikle şiddetli depresyon durumlarında suçluluk, değersizlik, çaresizlik düşünceleri çok yoğun olamkta ve kişi geçmişteki olumsuzluklarla aşırı meşgul olmaktadır. Bu tür durumlarda antipsikotikler tedaviye bütük katkı sağlayabilmektedir. Psikiyatrlar böyle durumlarda antidepresanlara bir antipsikotik ilacı da eklerler.

Transkranial Manyetik Uyarım (TMS): TMS, beynin depresyonda işlevi bozulmuş bölgelerine manyetik dalgalarla uyarı vererek depresyon semptomlarını azaltmayı hedefler. Özellikle dirençli depresyonda FDA onayı almış, etkili bir yaklaşımdır. Dirençli depresyonlarda ilaç tedavisine TMU tedavisi ilave edildiğinde tedavi başarısı yükselmektedir.

EMDR Terapisi (Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme): Özellikle travma ve stresle ilişkili ruhsal bozuklukları tedavi etmek için geliştirilmiş bir psikoterapi yöntemidir. Ancak, son yıllarda endojen depresyon gibi diğer ruhsal hastalıkların tedavisinde de etkili olduğu gösterilmiştir. Endojen depresyon, genellikle biyolojik ve kimyasal temelli bir durum olsa da, depresyonun semptomlarını kötüleştiren geçmiş travmalar, olumsuz yaşam deneyimleri veya derin duygusal yaralar da etkili olmaktadır. Travmatik olaylar depresyonun hem belirtilerinin şiddetlendirmede hem de tedavisini güçleştirmektedir. O yüzden genel tedavi yaklaşımlarının yanı sıra geçmiş travmaları iyileştirmeye yönelik EMDR terapileri de tedavi protokolüne eklenmelidir. EMDR sadece geçmiş travmaların değil depresyona bağlı olumsuz yaşantılara da etkilidir. Depresyonun kendisi de kişiyi ruhsal açıdan örseleyen, acı veren ve engelleyen bir durum olduğu için depresyonun bizatihi kendisi travmatik bir etki yaratabilmektedir. Bu durum bazen depresif kişilerde “depresyona girme korkusu” ya da “depresyon fobisi” şeklinde ortaya çıkabilmektedir. EMDR terapisi sadece geçmiş travmaları değil depresyona bağlı olumsuz yaşantılara da iyileştirici bir katkı sunmaktadır. Bu bağlamda, EMDR terapisi depresyonun belirtilerini hafifletmekte ve tedavi başarısını da olumlu yönde etkilemektedir.

5. Endojen Depresyon ile Egzogen ya da Reaktif Depresyon Arasındaki Farklar Nelerdir?

İçsel ve dışsal faktörlere bağlı depresyon türlerinin karşılaştırılması yapılmaktadır.

Endojen depresyon, biyolojik ve genetik kökenli olup, dışsal faktörlerden bağımsız şekilde ortaya çıkar. Buna karşın, egzogen diğer adıyla reaktif depresyon, iş kaybı, boşanma ya da vefat gibi dışsal yaşam olaylarına bağlı olarak gelişir.

Endojen depresyonda, dışsal olaylar depresyonun sebebinden ziyade tetikleyicisi olabilir. Egzojen depresyonda ise bizatihi depresyonun sebebi olur. Endojen depresyonda genetik bir yatkınlık varsa, dışsal bir olay bu durumu tetikleyebilir ve beyinde kimyasal bir dengesizliğe yol açarak depresyonu başlatabilir. Egzogen depresyonda ise genellikle dışsal bir stresör depresif belirtileri başlatır, ancak bu stresör ortadan kalktığında semptomlar hafifler ya da tamamen kaybolur.

Sonuç olarak, endojen depresyon altta yatan biyolojik mekaniznalar sebebiyle genellikle daha uzun süreli ve kalıcıdır. Egzogen depresyon ise genellikle dışsal bir faktörle sınırlı kalır ve bu faktörün etkisi geçtiğinde sona erme eğilimindedir.

 

endojen-depresyon

 

6. Endojen Depresyonun Tanısı Nasıl Konur?

Hangi testler ve değerlendirmelerle bu tanının konulduğu hakkında sorular sorulmaktadır.

Endojen depresyonda tanı süreci, bir psikiyatr veya uzman klinik psikolog tarafından yapılan detaylı bir klinik görüşme ile başlar. Bu görüşmede, kişinin duygusal durumu, düşünce yapısı, davranışları ve geçmişteki ruhsal sağlık sorunları gözden geçirilir.

Semptomların Değerlendirilmesi: Endojen depresyon, genellikle sürekli ve derin bir depresif ruh hali, ilgi kaybı, yoğun yorgunluk, karamsarlık gibi semptomlarla kendini gösterir. Bu semptomlar, DSM-5 (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders, 5th Edition) kriterlerine göre incelenir. Endojen depresyonun tanısı için bu semptomların en az iki hafta süresince devam etmesi gerekir.

Fiziksel Semptomlar: Baş ağrıları, mide problemleri, kas ağrıları gibi fiziksel semptomlar da değerlendirilir. Endojen depresyon bazen fiziksel şikayetlerle de kendini gösterebilir.

DSM-5, depresyon tanısını koyarken aşağıdaki ana semptomlardan en az beşinin bir arada bulunmasını gerektirir:

  • Depresyon tanısı için olmazsa olmaz iki kriter: En az 2 hafta boyunca her gün ya da çoğu gün, gün boyu süren depresif ruh hali, ilgi kaybı veya zevk alamama durumudur. Diğer belirtiler:
  • Aşırı yorgunluk veya enerji kaybı
  • Değersizlik veya suçluluk duyguları
  • Düşünce veya karar verme güçlüğü
  • Huzursuzluk veya aşırı sakinlik
  • İştah değişiklikleri (aşırı yemek yeme ya da iştahsızlık)
  • Uyku problemleri (aşırı uyuma veya uykusuzluk)
  • Ölüm düşünceleri veya intihar eğilimleri

Endojen depresyon tanısı konulabilmesi için bu semptomlardan en az beşi bir arada bulunmalı ve günlük yaşamı etkileyen bir düzeyde olmalıdır.

Bazen, tanının doğruluğunu teyit etmek ve semptomları daha objektif bir şekilde değerlendirmek için çeşitli psikometrik testler ve depresyon anketleri kullanılabilir. Bunlar şunları içerebilir:

  • Beck Depresyon Envanteri (BDI): Kişinin kendi kendisine doldurduğu ve depresyonun şiddetini değerlendiren bir ankettir. Eğer bu testten alınan skor 10 ila 16 arası ise hafif, 17 ila 29 arası ise orta, 30 ila 63 arası ise şiddetli depresyon var demektir.
  • Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeği (HDRS): Bu test de depresyonun şiddetini belirler. Ancak kişiyi değerlendiren klinisyen tarafından doldurulur.
  • Montgomery-Åsberg Depresyon Derecelendirme Ölçeği (MADRS): Depresyonun semptomlarını ve şiddetini belirlemek için kullanılan bir ölçektir Yine klinisyen tarafından değerlendirilir.

Bu testler, semptomların ne kadar belirgin olduğunu, hangi düzeyde işlev kaybı yarattığını ve tedaviye ne kadar ihtiyaç olduğunu belirlemede yardımcı olur.

Sonuç olarak, endojen depresyonun tanısı, genellikle klinik görüşme, DSM-5 kriterleri, psikolojik testler, fiziksel muayene yardımıyla konur. Bu tanı sürecinde biyolojik, genetik ve psikolojik faktörler göz önünde bulundurularak, depresyonun türü ve şiddeti belirlenir. Tanı konulduktan sonra, tedavi planı kişiye özel olarak belirlenir ve genellikle psikoterapi ve ilaç tedavisi kombinasyonu önerilir.

7. Endojen Depresyonun Günlük Yaşama Etkileri Nelerdir?

Bu depresyon türünün iş, sosyal ilişkiler ve genel yaşam kalitesi üzerindeki etkileri araştırılmaktadır.

Endojen depresyon, kişinin ruh halini ve yaşam kalitesini derinden etkileyen bir depresyon türüdür. Dışsal olaylardan bağımsız şekilde ortaya çıkar, ancak bireyin dış dünyasını pek çok açıdan olumsuz etkiler.

Enerji eksikliği, odaklanma sorunları ve isteksizlik iş performansını düşürebilir. Karar verme güçlüğü, konsantrasyon zayıflıkları işte sık sık hatalar yapmaya, işi aksatmaya, işe devamsızlıklara ve sonuçta iş kayıplarına sebep olabilir. Hatta depresyonun verdiği olumsuzlar iş insanlarının yanlış kararlar alıp batmalarına bile sebep olabilir.

Depresyon, sosyal hayatı da olumsuz manada etkiler. Kişi çevresinden uzaklaşır, iletişimi keser, özsaygısını ve özgüvenini kaybeder ve gittikçe kendini çevreden soyutlayarak yalnızlaşmaya başlar.

Depresyona bağlı sürekli yorgunluk, umutsuzluk, ümitsizlik ve fiziksel sorunlar sebebiyle kişinin yaşamdan aldığı keyif azalır. Kişi yaşama sevincini, yaşam enerjisini ve hayatın anlamını kaybeder. Bir zaman sonra ölsem de kurtulsam demeye başlar. İşte bu aşama çok önemlidir. Çünkü kişiyi intihar düşüncelerine sevk edebilir.

Depresyon insan hayatının bütün yönlerini olumsuz etkileyen, verimliliği ve yaşam kalitesini düşüren ciddi bir rahatsızlıktır. Dünya Sağlık Örgütü’nün 2023 verilerine göre depresyonun sebep olduğu yıllık mali yük 1 trilyon dolardır. Yaklaşık 280 milyon insan depresyondan etkilenmektedir. Her yıl 700 bin kişi depresyon sebebiyle intihar etmektedir. 15-29 yaşları arasında intihar en önemli ölüm sebeplerinden biri olarak öne çıkmaktadır. O yüzden maddi ve manevi birçok kayba sebep olan depresyonda erken tanı ve tedavi son derece önemlidir.

8. Endojen Depresyonun Tedavi Süresi Ne Kadardır?

Tedavi sürecinin ne kadar sürdüğü ve iyileşme beklentileri hakkında bilgi aranmaktadır.

Depresyonun tedavisi süresi ve süreci kişiden kişiye değişebilmektedir. %85 ve üzeri olguda olağan tedavi yöntemleriyle 3 ila 6 ay içinde iyileşme görülür. Tedavi edilmeyen olgular ise 6 ila 24 aylık bir tedavi süresine ihtiyaç duyarlar. Yüzde 5 ila 10 kadar olguda ise tedavi iki yıldan daha fazla sürebilir. Tedaviye erken başlamak tedavi süresini kısaltır. Depresyonlu bireylerin %10 ila 15’i ise süregen seyir gösterir.

Eksik tedavi edilmiş yani tortu belirtiler kalmış, kronikleşmiş, erken yaş veya 60 yaş üstü başlamış, anksiyete ve madde kullanımı eklenmiş ve ailede duygudurum bozukluğu öyküsünün bulunduğu depresyonlarda tekrarlama riski yüksektir. O yüzden bu tür vakalarda uygun tedavinin yeterli doz ve yeterli sürede uygulanmış olması, mutlaka psikoterapilerle desteklenmesi ve iyi bir takip programının uygulanması son derece önemlidir.

9.Endojen Depresyonun Tekrar Etme Riski Var mıdır?

Tedavi sonrasında hastalığın nüksedip nüksetmeyeceği ve alınabilecek önlemler sorgulanmaktadır.

Endojen depresyon, tedavi sonrası nüks etme riski taşıyan bir hastalıktır. Tedaviye yanıt veren kişilerde bile, özellikle biyolojik yatkınlıkları olanlarda depresyonun tekrarlama olasılığı vardır. Depresyonun nüks etmesini önlemek için ilaç tedavisine devam etmek, psikoterapi almak, sağlıklı bir yaşam tarzı sürdürmek, sosyal destek almak ve düzenli izlem gereklidir. Bu önlemlerle, endojen depresyonun nüks etme riski önemli ölçüde azaltılabilir. Şunun altını çizmek gerekir: İlaç tedavisi depresyonun sonuçlarına, psikoterapiler ise sebeplerine müdahale eder. Eğer sebepleri ortadan kaldıramazsanız sonucu önlemeniz de mümkün olmaz. Böyle olunca ilaç tedavisi aldığı dönemde kişi şikayetlerinden kurtulur, ancak tedavi kesildikten bir zaman sonra tekrar depresyona girebilir. O yüzden çocukluktan itibaren yaşanan olumsuz olaylar ve bunların yarattığı olumsuz inanç ve düşünceler gibi depresyonun önemli sebeplerine terapötik müdahaleler de gerekir. Çünkü depresyon genetik ve biyolojik etkenlerin bu tür unsurlarla etkileşmesi sonucunda oluşur. Tekrarlamanın önüne geçilebilmesi için etkin psikoterapilerle geçmiş hikayenin gözden geçirilmesi, beynin travmatik ve olumsuz olayların istilasından kurtarılması, depresyona sebep düşünce kalıplarının düzeltilmesi ve kişiye işlevselliği yüksek yeni bakış açılarının kazandırılması çok önemlidir.

10. Endojen Depresyon ile Nasıl Başa Çıkılır?

Kişisel başa çıkma stratejileri, yaşam tarzı değişiklikleri ve destekleyici yöntemler hakkında bilgi aranmaktadır.

Endojen depresyon ile başa çıkarken profesyonel tedavi yöntemlerinin yanı sıra sağlıklı yaşam tarzı değişiklikleri, stres yönetimi, sosyal destek ve kişisel farkındalık gibi stratejiler de kritik öneme sahiptir. Düzenli egzersiz yapmak, sağlıklı beslenmek, yeterli uyku almak ve stresle başa çıkmak depresyon semptomlarını hafifletebilir. Kişiye sosyal destek vermek ve anlayış, şefkat ve nezaketle yaklaşmak, iyileşme sürecini hızlandırabilir. Depresyon tedavisi sabır ve anlayış gerektiren bir süreçtir. Etkin tedaviye doğru yaklaşım ve tutumlar ilave edildiğinde endojen depresyon tamamen iyileşebilmektedir.

Depresyonda Olduğunuzu Nasıl Anlarsınız?

Günlük hayatımızda bazen kendimizi mutsuz, isteksiz, ilgisiz, keyifsiz...

Sonbahar Depresyonu

Bazı insanlar sonbahar mevsimi geldiğinde kendisini mutsuz, keyifsiz, ...

Antidepresanlar Gerektiğinde Kullanılmalı

Depresyon dünyanın en büyük sağlık sorunlarındandır. En sık görülen il...