antidepresan,depresyon tedavisi,istanbul psikiyatrist
Doğru ve Etkili Antidepresan Seçimi İçin Genetik Testlerin Önemi

<p>Hocam doğru ve etkili anti depresyon seçimi için genetik testlerin önemi nedir? Her ilaç grubu gibi antidepresanlar da genetik yapıya göre farklı kişilerde farklı etkiler gösterebilir. Genetik testler bireyin DNA' sını analiz ederek kişinin genetiğine uygun antidepresanlarının belirlenmesine yardımcı olur. Özellikle tedaviye dirençli depresyon vakalarında hem etkin hem metabolik açıdan uygun hem de yan etki açısından emniyetli antidepresan tespitini sağlamaktadır. Etkin&nbsp;antidepresan genetik olarak direnç göstermeyen antidepresandır. Metabolik açıdan uygun antidepresan ise vücutta istenilen hızda metabolize edilen antidepresandır. Bunu&nbsp;<a href="http://belirleyenise.ch/" rel="noreferrer ugc nofollow" target="_blank" title="‌">belirleyen ise ch</a>p 2, c 19 ve chp 2 d 6 gibi enzimlerin genetik varyasyonlarıdır. Bu enzimler antidepresanların metabolizmasında önemli rol oynar. Farmakogenetik testler bu enzimlerin genetik varyasyonlarını saptayarak, antidepresanların o vücutta hangi hızla metabolize edileceğini belirler. Bu da etkili ve emniyetli dozun belirlenmesine yardımcı olur. Genetik testlerin ortaya koyduğu bütün bu veriler doktorların en uygun tedavi planını oluşturmalarından yardımcı olur. Ayrıca tedavi etkinliğini arttırır ve tedaviye etki süresini kısaltır. Hastanın bir an önce arzu ettiği yaşam kalitesine kavuşmasını mümkün kılar.</p>

bagimlilikta-yeni-yontemler-tedavi-basarisini-artiriyor
Bağımlılıkta Yeni Yöntemler Tedavi Başarısını Artırıyor

<p>Bağımlılık, dünyanın en büyük ruh sağlığı sorunudur. Sadece erişkinleri değil, artık çocuk ve ergenleri de etkileyen bir boyuta gelmiştir. Dünyada her yüz kişiden birinin, daha beşinin alkol, eroin, kokain, esrar gibi maddelere bağımlı olduğu görülmekte ve her geçen yıl bağımlı insan sayısında artış yaşanmaktadır. Bu kadar önemli bir ruhsal soruna rağmen, bağımlılıkta uygulanan genel tedavi yaklaşımları arzu edilen başarı oranını yakalayamamıştır. Bugün her yüz bağımlıdan seksen beşi bir yıl içerisinde tekrar kullanmaya başlamaktadır. Yani mevcut tedavilerin başarı şansı yüzde on beş gibi çok küçük bir orandadır. Bu nedenle, genel tedavi yaklaşımlarını destekleyen yeni tedavilere ihtiyaç vardır. Son yıllarda bağımlılığa yönelik güçlü ilaçlar geliştirilmiştir. Önceden sadece depresyon, anksiyete ve dürtü kontrolüne destek olacak ilaçlar kullanılırken, artık direkt bağımlılığın belirtilerine müdahale eden ilaçlar geliştirilmiştir. Bu ilaçlar, yoksunluk ve aşerme reaksiyonlarını önleyerek bağımlıların tedavi uyumunu arttırmakta ve onları konusunda cesaretlendirmektedir. Galaxon, eroin bağımlılarında yoksunluğu ve aşermeyi azaltmaktadır. Çift formuyla, gerekse üç ayda bir yapılan depo iğne formuyla eroin bağımlarında büyük ümit vaat etmektedir. Yine önemli bir ilaç, Nanmeden, alkol, eroin ve esrar bağımlılığından üç ayda bir kullanılan demo iğne formuyla yüz güldüren sonuçlar ortaya koymaktadır. Bu anoksenin, özellikle kokain bağımlılığında aşerme ve yoksunluğu önleyerek tedaviye büyük katkı sunduğu belirtilmektedir. Bana yükseldiğim konsta formu üç ayda bir kişiye uygulanarak tedaviye uyuma destek vermektedir. Bu ilaçlar, yoksunluk, aşerme gibi direkt bağımlılık semptomlarına etki ettiği için tedavi başarısına büyük katkı sunmaktadırlar. Son yıllarda bağımlılık tedavisinde yıldızı parlayan bir yöntem de TMS tedavisidir. TMS tedavisinin aşerme ve aşırı istek konusunda önemli bir azaltıcı etkisinin olduğu bildirilmektedir. Beynin belli bölgelerinden belli frekanslarda manyetik uyarım verilerek yapılan TMS tedavisi, eroin, alkol, kokain ve kumar bağımlılığındaki aşerme reaksiyonlarında etkili bulunmuştur. TMS, sadece ajanma özelinde değil, bağımlı bireylerde bulunan depresyon, obsesif-kompulsif bozukluk yani takıntı hastalığı ve kompozitif madde kullanımının önlenmesinde de etkili görülmüştür. Bu nedenle bağımlı bireylerde, el ele tedaviye direnç söz konusuysa, bağımlılık semptomları çok şiddetliyse, ilaç tedavisinin yanı sıra TMS tedavisi önerilmektedir. Son yıllarda geliştirilen bağımlılığın tedavisine yönelik ilaçlar ve TMS tedavisi, bağımlılığın biyolojik tedavisinde son derece umut vaat etmektedir. Bu nedenle bağımlı bireylerin bu tedavilerden haberdar olmaları ve bu konuda uzman psikiyatrlarla iletişime geçmeleri son derece önemlidir. Biz çok iyi biliyoruz ki travmalar, bağımlılığın en önemli sebeplerindendir. Hem kişiyi bağımlılığa götürürler hem de bağımlılık tablosunu şiddetlendirirler. Yerden terapisi, geçmiş travmalara müdahale ederek kişinin ruhsal olarak güçlenmesini sağlamakta ve bağımlılığın şiddetini azaltmaktadır. Bağımlılıkta yaşanan aşerme, yoksunluk, intoksikasyonlar, tıbbi sorunlar, yeniden başlamalar ve adli durumlar birer travma etkisi yaratarak kişinin maddeyi bırakma arzusunu engelleyebilmektedirler. Bağımlılık odaklı EMDR protokolleri, bunlara müdahale ederek kişinin bırakma isteğini ve inancını artırmaktadırlar. Sonuç olarak PNDR terapisti, hem bağımlılığa sebep olan travmaları hem de bağımlılığın sebep olduğu travmaları işlemleyerek tedavi başarısını büyük oranda arttırmaktadır. Bağımlılık tedavisi bütüncül bir yaklaşımla ele alınmalıdır. Geliştirilmiş özel ilaçlar, TMS tedavisi ve EMDR terapisi gibi yöntemlerle kişiyi bağımlılıktan kurtarıp özgür ve mutlu bir birey olarak hayata bağlamak mümkündür. Hadi zincirleri kıralım ve özgürlüğe yelken açalım.</p>

Kaygı bozukluğu, tıbbi adıyla yaygınlaşmış anksiyete bozukluğu, adı üzerinde kaygıyla giden bir rahatsızlıktır. Kaygı, bir insanın olmayan bir durumla karşılaşacağı endişesidir. Korku ise bir olayla karşılaştığımız zaman ortaya çıkan bir olumsuz duygudur. Kaygı ise beklenti içerisinde olduğumuz bir olguya karşı duyduğumuz endişe ve sıkıntıdır. Peki, belirtileri?

Kaygı bozukluğunda kişiler, sanki her an hayatlarının her anında bir kötü bir olay olacakmış gibi hissederler. Kötü bir haber alacakları, işte endişe duyacakları, hayal kırıklığı yaşayacakları bir olay olacağı beklentisi söz konusudur. Mesela, bir ev hanımı, çocuğunun mesela arabasının servisinin 5 dakika geç kaldığında acaba çocuğunun arabasının altında mı ezildi, çocuğunun başına bir şey mi geldi, eşini arayıp ulaşamazsa acaba eşinin öldü mü, kalp krizi mi geçirdi gibi aşırı sıkıntılar yaşarlar. Bu düşünceler kişinin hayatını kısıtlamaya ve her alanda aşırı tedbir almaya başlamasına yol açar. Bu tedbirler kişinin kaygısının daha da artmasına ve her an hayatında işte yaşam kalitesinin düşmesine ve mutsuz olmasına neden olabilir. Kişide gerginlik, aşırı kas gerginliği, vücut ağrıları (baş ağrıları, sırt ağrıları, bel ağrıları) gibi bedensel belirtiler sıkça görülür. Aşırı halsizlik, enerji azlığı da kaygı bozukluğundan kaynaklanabilir çünkü sürekli bir şeyleri planlamak, bir şeylerin tedbirini almakla meşguldürler. Bu kişilerin uykusuzluk durumu, aşırı stres hormonlarının salgılanmasına bağlı olarak gece rahat uyuyamama, uykuya dalmada zorluk veya tedirgin uykular gibi belirtiler gösterebilir. Zihinsel performans da düşebilir; unutkanlık, dikkat azlığı, konsantrasyon zayıflığı gibi zihinsel düşüklüğü gösteren belirtiler de ortaya çıkabilir. Peki, tedavisi nedir?

Tedavisi, tabii ki bütün psikiyatrik tedavilerde olduğu gibi, burada da ilaç tedavisi önemlidir. Çünkü kaygı bozukluğuna geldiyse bir insan, mesela bir telefon zili çaldığında irkilen bir insan, beyin döngüsünde bir bozukluk olduğunu gösterir. Bu nedenle mutlaka ilaç tedavisi gereklidir. İlaç tedavisinin yanında, kaygı bozukluğu olan kişiler genellikle obsesif-kompülsif, yani takıntılı, aşırı titiz, kontrolcü, detaycı kişiliklerdir. Bu kişiler üzerinde mutlaka psikoterapötik çalışmalar yapılması gereklidir. Eğer kişinin geçmişten getirdiği korkular varsa veya travmatik yaşantıları varsa, emdr gibi yöntemlerle terapiye eklenmesi gerekebilir. Diğer psikiyatrik rahatsızlıklarda olduğu gibi, kaygı bozukluğunda da başarı şansı son derece yüksektir. Psikiyatri alanında belki de en başarılı olduğumuz alanlardan birisidir; %90-95 oranında başarı şansı söz konusudur.