Bağımlılığa Yaklaşımımız
Bağımlılık tedavisi hakkında dünyada çok büyük araştırmalar yapılıyor. Bu psikiyatrik rahatsızlığın ortadan kaldırılması, tedavi edilmesi için büyük çabalar sarf ediliyor. Genel bağımlılık yaklaşımında; kişinin izole edilmesi, hastaneye yatırılması, klinik bir ortamda arındırılması, “wash out” dediğimiz temizlenme periyoduna tabi tutularak, dürtü kontrolüne yönelik veya depresif durumu varsa antidepresanlar veya birtakım düşünce sorunu varsa antipsikotiklerle kişinin semptomlarının şiddetinin azaltılması amaçlanıyor. Tabi hastane ortamında destekleyici tarzda birtakım terapötik girişimlerde de bulunuluyor. Fakat çok ilginç bir durum var ki, çok iyi araştırmalar yapılmasına, çok önemsenmesine rağmen genel tedavi yaklaşımlardaki başarı oranımız maalesef son derece düşük.
Dünyanın en çok üzerine düştüğü araştırmalardan bir tanesi bağımlılık. Çok ciddiye alınıyor. Ancak bu kadar ciddiye alınmasına, bu kadar araştırmanın yapılmasına rağmen maalesef karşımıza tedavi başarısı noktasında çok sevindirici bir bilgi çıkmıyor. Normal, geleneksel, kabul gören tedaviye tabi tutulan insanların %85’inde bağımlılık 1 yıl içerisinde tekrar nüks ediyor. Tedavi başvurusunda bulunanların %10-15’i ancak bu tedaviyi, iyiliği devam ettirebiliyor. Bu çok büyük bir oran. %85’i tekrar alkole, maddeye başlıyor. Demek ki şu anda geleneksel tedaviler, alkol, madde bağımlılığı ve diğer bağımlılıkların tedavisi noktasında istediğimiz başarıyı ortaya koyamıyor. Adnan Çoban Klinik olarak deneyimlerimiz, gözlemlerimiz, şunu gösterdi ki yıllardır bağımlılıkla ilgilenen bir kliniğiz, geleneksel yaklaşımlarda en önemli sebep olan travma sanki yokmuş gibi farz ediliyor. Travma odaklı psikoterapi yaklaşımlarının bağımlılık tedavisinde yeri şu anda arzu edilen noktada değil. Halbuki sebep olarak en önemli etken travma. O zaman tedavi noktasında da travma odaklı yaklaşımları baş köşeye koymak zorundayız. Nitekim araştırmalar şunu gösteriyor geleneksel yaklaşımlarda %85 olan tekrar etme riski geleneksel yaklaşımlara travma odaklı terapi yöntemlerinin eklenmesiyle çok daha aşağı düşüyor. Travma odaklı terapiler noktasında son yıllarda EMDR terapisi çok öne çıkıyor. Ama bazı travma odaklı bilişsel terapiler veya dinamik terapiler de kullanılıyor. Fakat nokta atışı yapması açısından, travmaların duyarsızlaştırılması noktasında çok etkili olması hasebiyle EMDR terapisinin yıldızı parlıyor. Hatta EMDR terapisi kapsamında bağımlılık protokolleri oluşturulmaya başlandı.
Bu yaklaşımda ne yapılıyor? EMDR bağımlılığa nasıl yaklaşıyor? Önce bağımlılık öncesi döneme ait yani çocukluktan başlayıp o döneme kadar gelen travmalar araştırılıyor, bunlara karşı bir duyarsızlaştırma gerçekleşiyor. Sonra da bağımlılık sonrası gelişen travmatik yaşantılar, yoksunluk, aşermeler, intoksikasyon, zehirlenmeler veya hastane yatışları, acil birtakım girişim gerektiren durumlar, ölüm riskiyle karşı karşıya kalmalar ele alınıyor. Bunlar da bir travma etkeni olarak karşımıza geliyor hatta belki eski travmalarından kişiyi çok daha fazla etkiliyor. Çünkü kişi o yoksunluğu yaşamamak için veya aşerme reaksiyonunu katlanamadığı için bir an önce o maddeyi almak istiyor veya o bağımlılık nesnesiyle hemhal olmak istiyor, ona sarılmak istiyor. O yüzden EMDR terapisi işte bu ikincil travmalarda da, yoksunluğa karşı duyarsızlaştırma, aşermeye karşı duyarsızlaştırma, intoksikasyona karşı duyarsızlaştırma noktasında da son derece etkili oluyor. Biz aşerme reaksiyonunu sorduğumda bile kişi sanki aşeriyormuş gibi reaksiyon geliştiriyor. Orada yaşamış olduğu çarpıntılar, sıkıntılar, kaygılar, endişeleri tekrar yaşıyor. Veya yoksunluğu düşün, onu hayal et dediğimiz zaman bile sanki yoksunluğu yaşıyormuş gibi oluyor. İşte biz bu reaksiyonu EMDR yoluyla söndürüyoruz ve kişiyi bu sıkıntılara karşı duyarsızlaştırıyoruz. Bunun duyarsızlaşması ne demektir? Kişinin yoksunluktan korkmaması demektir. Kişinin aşermekten korkmaması demektir. Onu katlanılabilir, kontrol edilebilir olarak görmesi demektir. Veya kişinin maddeyi bırakma noktasında inancının ve kendine olan güveninin artması demektir. Bağımlılık terapilerinde en önemli şey kişinin bırakacağına inanmasıdır. Bırakabileceğine inanması ve güvenmesidir. Bir hekimin bir bağımlılık hastasına vereceği en önemli şey bu olmalıdır: bırakabileceğini ona gösterebilmek. Sonuçta geleneksel tedavi yaklaşımına bu protokolleri eklediğimizde başarı şansımızın çok daha arttığını biz klinik gözlemlerimiz, deneyimlerimizle görüyoruz.
DOÇ. DR. ADNAN ÇOBAN
PSİKİYATRİST-PSİKOTERAPİST
Bağımlılık hakkında bilgi almak isterseniz eğer ki; İlgili linke tıklayabilirsiniz.
Panik Atağa Biz Nasıl Yaklaşıyoruz?
Panik bozukluğunun tedavisinde klasik yaklaşımlar, ilaç tedavisi ve de...
Depresyona Biz Nasıl Yaklaşıyoruz?
Depresyonun klasik tedavisinde ilaç tedavisi olmazsa olmazdır. Özellik...
Dikkat Eksikliği
Dikkat eksikliği özellikle çocuklarda görülür ve psikolojik bir bozukl...