Yaşamımız boyunca kontrol edebildiğimiz olayları deneyimlemekle beraber kontrolümüz dışında olan ve bizi derinden etkileyen olaylara da maruz kalırız. Üzerinde nispeten kontrol sahibi olduğumuz durumlar evlilik, iş değiştirme, çocuk sahibi olma, eğitim görmek gibi deneyimlerdir. Kontrol edemediğimiz olayların başında kayıplar gelir. Sevilen birinin kaybı sonunda ondan yoksun kalma durumunda yas tutarız. Yas süreci normal ve yaşanması gereken bir dönemdir.

Yas Yaşanılması Gereken Bir Dönemdir

Yas geri döndürülemeyecek bir kayıp karşısında verilebilecek en doğal tepkidir. Bu doğal tepkiye müdahale edilmemesi gerekir. Yas tepkileri depresyon semptomlarına çok benzediğinden kayıp yaşayan kişinin yas dönemi, çevresi tarafından sorun olarak görülebilir.

Yas süreci, zaman içinde yaşanan duygularda bir azalma olmadan devam ediyor ve durumu kabullenme gerçekleşmiyorsa, kaybın travmatik etki bıraktığı ortaya çıkar. Bu şekilde uzayan süreçler yas kapsamına girmez ve müdahale edilmesi gerekir.

Kişi yas tuttuğu zaman sosyal ortamı da bundan etkilenir. Haftalarca işyerinde devamsızlık yapabilir, arkadaşlarıyla bağlantısını koparabilir. Ancak zaman içinde bu durumda kademe kademe düzelme olması ve kişinin kayıptan önceki hayatındaki işlevselliğine dönmesi beklenir. Bu, kişinin kaybettiği insanı özlemeyeceği anlamına gelmez. Kaybedilen kişinin özlenmesi ve beraber yaşanan güzel anların zihinde canlanması son derece doğaldır. Sorun, kaybın ardından kaybedilen kişinin sürekli kayıp dönemindeki hali ile akla geldiği ve acı, aşırı üzüntü, çökkünlük gibi olumsuz duygu hallerinin azalmadan sürdüğü zaman ortaya çıkar. Yaşanan kayıptan 3-6 ay sonrasında kişinin bu halinde değişim olmuyor ya da daha şiddetli biçimde bu hali yaşıyorsa depresyondan şüphelenmek gerekir.

Yas Evreleri

as tutma biçimi, kişiden kişiye farklılık gösterir. Bu farklılık çoğunlukla kişilik yapısına bağlı olmakla birlikte; önceki yaşam deneyimleri, kaybedilen kişinin yas tutan kişi için anlamı, kaybın şekli, beklenip beklenmediği, kaybı yaşayan kişinin kayıptan önceki psikolojik durumu gibi unsurlar yas tutma sürecinin ne şekilde geçeceğini belirler.

1. Evre: Şok ve İnkar

Kişi bu dönemde aşırı bir üzüntü çektiğinden dolayı kaybettiği kişinin ölümünü bir türlü kabullenmek istemez. Kişi bu dönemde aynı zamanda çok yalnız kalacağını düşünmek istemediğinden de bu ölümü kabullenmeme yoluna başvurabilir. Özellikle kaybedilen kişi çok yakın bir kişi ise, yas tutan kişi eskiden gelen alışkanlıklarından dolayı bu süreci kabullenemez ve kaybedilen kişi hayatta iken yaşananları tekrar edebilir. (Kaybedilen kişi için masada yer ayırma, ekstra bir tabak da onun için koyma, elbiselerini ütüleyip hazırlama, telefonuna mesajlar bırakma gibi). İnkar mutlaka davranış biçiminde görülmeyebilir; kaybettiği insanın ölmemiş olduğu ile ilgili istem dışı hayaller, düşünceler ya da çeşitli söylemler de inkar sürecinde görülen durumlardır.

2. Evre: Sıkıntı Huzursuzluk Hali ve Sosyal Geri Çekilme

Kişi bu dönemde ölümü daha çok kabullenmiş bir haldedir. Fakat buna rağmen yaşam standartları çok düşüktür. Kişi işe gitmede büyük zorluk yaşayabilir, işe gidemeyebilir ya da gitse de rahat ve huzurlu olamaz ve işinde verimli olamaz. Arkadaşlarıyla iletişime geçmeyi reddeder, bazen en yakınıyla bile konuşmaktan çekinir. Kişi kendi öz bakımını bile aksatabilir, banyo yapmak istemeyebilir. Bu durumun uzaması, kişinin depresyona girme olasılığını oldukça arttırır.

3. Evre: Yeniden Yapılanma

Kişi, 1. ve 2. evreyi olması gerektiği gibi atlatırsa ve 2. evreden belli bir süre sonra depresyona girmeden çıkarsa, kendiliğinden yaşama uyum sağlayacaktır. Eski hayatındaki rollerine geri dönebilecek, sosyal ilişkilerini yeniden kurabilecek ve iş ya da akademik hayatına devam edebilecektir.

Patolojik Yas Belirtileri - Travmatik Yas

Yas süreci olması gerektiği şekilde ve sürede tamamlanmazsa psikolojik sorun oluşmuş demektir. Bu durumda kişide bazı belirtiler görülür:

  1. Bedensel Yakınmalar
  2. Ölene ait eşyalarla sürekli uğraşma
  3. Suçluluk duygusu (normal tutulan yasta suçluluk duygusu yaşanmaz, başlangıçta yaşansa bile sürmez)
  4. İntihar etme isteği (normal tutulan yasta bu istek görülmez)
  5. Öfkeli davranışlar

Yas ve Depresyon Arasındaki Fark

Yas ve depresyon birçok yönden aynı etkileri ve belirtileri gösterir. İkisinde de kişi iştahını kaybeder, sürekli mutsuzdur ve uykusuzluk çeker. Yas normal bir süreçtir ve bir rahatsızlık olarak kabul edilmez. Yas ve depresyon arasındaki en büyük fark, yas sürecinde kişi depresyon belirtileri gösterse bile destek bulduğu zamanlarda bu etkilerde azalma gözlenmesi ve bu belirtilerin zaman içinde azalarak bir süre sonra da ortadan kalkmasıdır. Depresyonda ise zaman geçtikçe duygularda hiçbir değişiklik yaşanmaz. Yasta tetikleyici bir olay (sevilen kişinin kaybı) vardır ve bu olay sonucunda da normal bir şekilde kötü hissedilir. Depresyonda ise kaybedilen kişi ile ilgili yaşanıyor olan örseleyici duygular geçmediği gibi kötü hissetme hali yaşamın birçok yönüne yansır.

Yas İle İlgili Yanlış İnanışlar

Kaybedilen kişinin acısını görmezden gelmeye çalışmak ve yaşanması gereken üzüntü ve kederi itmek ve yaşamamaya çalışmak durumu daha da kötüleştirir. Bu sebeple kişi belli bir süre yasını yaşamalı ve içinde tutmamalıdır. “Ölenle ölünmez”, “Artık onu düşünme, o öldü”, “Çok kafana takıyorsun”, “Ağlayınca geri mi gelecek” gibi söylemler kayıp yaşayan kişinin yas sürecine girmesinin, bu süreci yaşamasının ve/veya bu süreci tamamlamasının önünde engel teşkil eden sorunlu çevresel yaklaşımlardır. Kaybedilen kişinin resimlerini kaldırmak, kayıpla ilgili konuşmamak gibi yanlış tutumlar da yas sürecinin sağlıklı bir şekilde yaşanmasını engeller. Bu tutumları kişinin kendisi de sergiliyor olabilir ya da çevresi tarafından bu şekilde yönlendirilebilir.

Ağlamak insana acı veren bir duruma ve üzüntüye verilen en doğal tepkidir. Bu dönemde ağlamamak kişinin yas tutmadığı anlamına gelmez, aksine yasını olması gerektiği gibi yaşayamadığının göstergesidir. Kaybedilen kişinin resimlerine bakmak ve onunla ilgili konuşmak yas sürecinde gerekli ve normal olan durumlardır.

Yas süresi kimse tarafından bilinemez, 1 ay, 1 yıl veya 2 yıl diye kesin bir rakam verilemez. Dışa vurulan tepkiler gibi yas tutma süresi de kişiden kişiye göre değişkenlik gösterir. Önemli olan hayatı ne derecede ve ne kadar yoğun bir şekilde etkilediği ve bu etkinin zaman içinde azalıp azalmadığıdır.

İçinde Bulunulan Toplumun Kayba Karşı Tutumu

İçinde bulunduğumuz toplumun kayıplara ve ölüm kavramına verdiği anlam ve gösterdiği tepkiler de kişinin yas sürecini sağlıklı ya da sağlıksız biçimde geçirmesinde oldukça etkilidir. Her toplumun kaybedilen kişi arkasından düzenlediği belirli ayinler, ritüeller vardır ve her toplum yasını farklı yollardan yaşar. Bunlar, ülkeden ülkeye değişebileceği gibi, bölgeler, şehirler, aileler arasında da farklılıklar görülür. İçinde yaşadığımız toplum kültürü, yasımızı tutmamızda kişiliğimiz kadar bizi etkiler. Kayıp ardından yapılan ya da yapılmayan ayinler, ritüeller ve tepki verme alışkanlıklarının, kaybedilen kişi için hüzün yaşamayı ve bunu ifade etmeyi, ağlamayı, kişi hakkında konuşmayı engelleyici bir şekilde olması durumunda kişinin yasını tutması ve bu süreci tamamlaması imkansız hale gelir. Bunun sonucu kaçınılmaz olarak psikolojik sıkıntılar ortaya çıkar.

Ne Zaman Bir Psikiyatri Uzmanına Başvurmalıyım?

Ölümden birkaç ay sonrasına kadar olan depresif durumlar normal kabul edilmektedir. Yas sürecinde yaşanan belirtiler depresyonla aynı olduğundan ve yas yaşanması gereken bir durum olduğundan depresyon belirtilerinin yas sürecinde görülmesi normaldir. Kişi, ölümden birkaç hafta sonra işine veya okuluna geri dönebiliyor, birkaç aya kadar öz bakımını sağlayabiliyor ve ölümü kabullenebiliyor, 6 aydan 1 yıla kadar ise yeni ve anlamlı ilişkiler kurmaya başlayabiliyorsa sorun yoktur. Fakat daha önce de belirtildiği gibi bunun süresi hakkında kesin konuşmak doğru değildir. Kişi eğer uzun süredir hayatından hiçbir keyif almıyor, ölen kişi ölmemiş gibi davranıyor (masaya onun için tabak koymak, eşyalarını yıkayıp ütülemek, odasını düzenlemek, onunla konuşmak), sürekli depresif bir hal içinde kalıyor, iletişim kuramıyor, geçimini işe devamsızlığı yüzünden sağlayamıyor ise kesinlikle bir psikiyatri uzmanından yardım alınması gerekir. Bu gibi durumlarda kişi eski hayat standardını tamamen kaybeder, kişinin öldüğünü kabullenmez ve yas süreci travmatik etki yaratan bir hale dönüşür.

Çocuklarda Yas Tepkisi

Çocukların yas tepkisi, erişkinlerinkinden farklıdır. Bu farklılık, yas tutmanın hem şeklinde hem de yoğunluğunda görülebilir. Çocuklar çoğunlukla, hiçbir şey olmamış gibi davranmayla, aşırı reaksiyon gösterme arasında gidip gelirler. Bu noktada çocuğun gelişim seviyesine bağlı olarak, kayıpla ilgili farklı unsurların ön plana çıkacağını ve zihninde değişik soruların uyanacağını bilmek gerekir. Yas tepkilerini tamamlamış olan erişkinler, çocukların olaya yönelik sonradan verdikleri tepkileri ve sorgulamaları anlamayabilir, hatta bastırmak için uğraşabilirler. Ebeveynle çocuğun yas süreçleri paralellik göstermeyeceğinden, sağ kalan ebeveynin ölenin ardından yasını yaşayıp, normal hayatına dönmesi; ölen ebeveyninin kaybından kaynaklanan sorgulamalarının cevabını bulamayan ya da büyüdüğü için farklı bir sorgulama seviyesine geçmiş çocuğuyla çatışma yaşanmasına yol açabilir. Mesela, eşi ölen bir adam yeni bir ilişki kurduğunda, çocuğunun annesi ile ilgili sorular sormasını yadırgayabilir ve bu durumu mevcut ilişkisi ile ilgili sorun çıkardığı şeklinde değerlendirebilir.

Ölen Ebeveynin Boşluğunu Doldurmak

Bazı çocuklar, ebeveynlerinin kaybını telafi etmek için ölen ebeveynin rollerini üstlenebilirler. Böylesi bir durum, çocuğun yapmacık bir olgunlaşma sürecine girme tehlikesini bünyesinde barındırır. Ancak, bazı ebeveynler farkında olarak ya da olmadan bu durumu teşvik etmektedirler. Çocuğun ölen eşin davranışlarını taklit etmesi, yaşayan ebeveynin hoşuna gidebilir ve bu hoşnutluğu da sözel veya davranışsal yollarla ifade ederek çocuğun tutumlarının pekişmesine yol açabilir. Bunun daha ileri aşaması, sağ kalan ebeveynin, çocuğundan ölen eşin yaptığı işleri üstlenmesini bizzat istemesi ve çocuğun istenenleri yapmakta zorlanmasıdır. Böyle bir durumda, çocuk yaşadığı kaybın travması ile baş etmeye çalışırken, bir de kendisine hiçbir şekilde uygun olmayan bir rolü yaşamak zorunda kalmanın travmatik etkisi ile karşı karşıya kalır.

Eş ve Sevgiliden Ayrılma

“Bir daha asla başkasını sevemem”

“Kimse ile onunla olduğum gibi mutlu olamam”

“Onun gibisini bulamam”

Eş ya da sevgiliden ayrıldıktan sonra yaşanan süreç bir yakının kaybı sonrasında yaşanan sürece benzerdir. Kişi yas süreci yaşar ve zaman içinde duygusal olarak bazı aşamalardan geçer. Öncelikle olaylara inanamaz, şok ve şaşkınlık içindedir. Ardından öfke ve pazarlık evresi gelir. Öfke evresinde onun sevmediği yanları büyütür. Onun adının anılması bile kişiyi rahatsız eder. Ardından gelen pazarlık aşamasında “Keşke şöyle söylemeseydim, benden ayrılmaz mıydı?” gibi soruların, hesaplaşmaların yapıldığı aşamadır. Kavuşmanın imkansızlaştığını, kişinin anlamasıyla yokluk, boşluk duyguları hissetmeye başlar. Son evre ise, çözülme evresidir. Kişi, eşi ya da sevgilisi ile ilgili anıları hatırladığında bir burukluk hisseder, ancak yaşamına da devam eder. Bu şekilde yaşanan yas süreci normaldir ancak bu süreç uzar ve yaşanan duygusal aşamalardan birinde takılma olursa ayrılığın travmatik etkisi oluşmuş demektir ve psikolojik sorunlar ortaya çıkar.

Ayrılık Sürecini Travmatik Duruma Getiren Unsurlar Nelerdir?

Ayrılığın travmatik etkisinin boyutu belirli etkenlere bağlı olarak büyür.

  • İlişkinin süresi
  • İlişkinin nasıl sonlandırıldığı
  • İlişkiye yapılan yatırım
  • İlişkiden beklentiler
  • Sevdiği halde, devam etmek istediği halde, terk edilmek
  • Bir kişi nedeniyle terk edilmek (Öfkeyi arttırmaktadır. Kişi kendisini sürekli olarak o kişi ile karşılaştırabilir)
  • Ayrılık nedenlerinin konuşulmaması

gibi etkenler ayrılık nedeniyle yaşanan yas sürecinin süresini ve normal bir yas sürecinden geçilip geçilmeyeceğini belirler. Çocukluk ve ergenlik döneminde yaşanmış travmatik ayrılıklar ve önceki ilişkilerde yaşanan travmatik olaylar ve ayrılık süreçleri ilişkilerde ayrılmaya ve reddedilmeye olan duyarlılığın ve ayrılık sonrası psikolojik sorun gelişiminin belirleyicisi olan başlıca nedenlerdir.

Ayrılık Sonrasında Yaşanan Süreçler

Normal yas sürecinin yaşanamaması durumunda en çok karşılaştığımız psikolojik sorunlar depresyon, panik atak gibi anksiyete bozukluğu türleri ve alkol ve madde kötüye kullanımıdır. Kişinin ayrıldığı kişi ile karşılaşması, ona ulaşması ayrılık acısını daha da fazlalaştırabilir. Bu sorunlar eşliğinde umutsuzluk, hayal kırıklığı, öfke, suçluluk gibi birçok duygu yoğun bir şekilde kendini gösterir. Takıntılı aşk olarak bilinen ruh hali ayrılık sonrası oluşan psikolojik sorunların en yoğun yaşandığı durumdur.

Bazı kişiler ise, ayrılık acısını azaltmak için hemen yeni bir ilişkiye başlayabilirler. Bu durum yaşanması gereken yas sürecini engellediği için olumsuz duygu birikimi oluşur ve ileriki dönemde bu birikim mutlaka çeşitli psikolojik sıkıntılar şeklinde yüzeye çıkacaktır. Ayrılığın yasının tutulması önemlidir. Geçmiş ilişkinin bitmesi nedeniyle oluşan olumsuz duyguların doğal yas sürecinde işlenmesi başlanacak yeni ilişkinin sağlıklı yaşanması için ön koşuldur.

Ayrılık ve Psikoterapi

Ayrılık sonrasında kişi yas sürecinin aşamalarını sağlıklı olarak geçemediyse, ayrıldığı kişinin akla gelme sıklığı ve akla geldiğinde yaşanan rahatsızlığın seviyesi azalmıyorsa, yeni bir ilişki kurmaktan belirgin bir şekilde kaçınılıyorsa, bir psikolojik sorun oluştuysa ve ayrılık sonrasında günlük hayatın sürdürmesinde sürekli bir zorlanma varsa profesyonel bir yardım almalıdır. Ayrılık sonrası yaşanan ve zaman içinde geçmeyen sorunların temel iki kaynağı olan erken dönem ayrılık travmaları ve ilişki sürecinde ve ayrılık döneminde yaşanmış olan travmatik deneyimler psikoterapide çalışılır. Psikoterapi süresince kişinin yaşadığı sıkıntılar kademe kademe azalır, kişi hayatını ayrılık acısından bağımsız yaşamaya ve yeni bir ilişkiye kendini hazır hissetmeye başlar. EMDR, diğer bir çok psikolojik sorunda olduğu gibi psikoterapide ayrılık sorunlarının son derece etkili ve hızlı bir biçimde çözülmesini sağlayan bir yöntemdir.

İş Kaybı

İş kaybı kişinin hayatındaki ilk üç stresten biridir. Kişinin uzun süredir üzerinde yatırım yaptığı bir şeyi kaybetmesidir. Kişinin sevdiği bir kişiyi kaybettiğinde hissettiği duyguya benzemektedir. Tıpkı bir yas sürecidir. İş kaybı veya işi kaybetmeye yönelik tehdit birçok yoğun duyguyu tetikleyebilir. İşini kaybeden veya işini kaybetmeye yönelik tehdit altında olan kişi, korku, kaygı, şok, üzüntü, duygusal donukluk, içe kapanma vb. duygular yaşayabilir.

İlk aşama, şok aşamasıdır. Tam olarak ne olduğunun farkında olmayabilir. Sonraki aşama ise, inkardır. Kişi bir türlü işini kaybettiğini kabul edemez. “Bu durum benim başıma geliyor olmaz”. Öfke aşamasında ise, kişi işini kaybettiği için ya kendisini suçluluk duyar ya da çevresindeki insanları suçlar.” Ben suçluyum. Tüm suç ortağımın”. Kayıp süreci ile yüzleştiğinde ise, depresyon durumu yaşar. “Hiçbir şeyden zevk almıyorum. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.” Son aşama ise, danışanın yaşadığı kabul aşamasıdır.” Artık kendime yeni bir iş bakmalıyım” Bu aşamada, kişi artık yeni bir işe aramaya başlayabilir. Ancak her zaman böyle bir bekleme lüksü de olmayabilir.

İş Kaybı Sonrasında Görülebilen Durumlar

  • Örneğin; Patronun işten çıkarttığını söylediği anının kişinin tekrar tekrar aklına gelmesi, bu durumla ilgili sıkıntılı rüyalar görme, terleyerek, titreyerek uykudan uyanma
  • İş görüşmesine gitmekten kaçınma
  • İşini hatırlatan kişilerden, yerlerden uzaklaşma
  • İnsanlardan uzaklaşma (içe kapanma)
  • Güvensizlik “Kendime güvenmiyorum… İş yerlerine güvenmiyorum”
  • Uykusuzluk
  • Sinirlilik
  • Konsantre olmakta zorlanma
  • Tetiktelik
  • Yetersizlik duygusu “Ben yetersizim, Ben başarısızım”
  • Gelecek kaygısı “Ya iş bulamazsam … Yine işten atılırsam”

İş kaybı, çoğu zaman erken travmatik deneyimleri tetikleyebilir. Terapide, danışanın erken travmatik deneyimlerinin çalışılması önemlidir. İşini kaybeden kişinin “Ben yetersizim. Ben başarısızım” vb. şeklindeki olumsuz düşüncelerinin, bu düşüncelerin yarattığı duyguların belirlenmesi, bu düşüncelerin, duyguların yeniden yapılandırılması hedeflenmektedir.

İş Kaybı Sonrasında Görülebilen Durumlar

  • Örneğin; Patronun işten çıkarttığını söylediği anının kişinin tekrar tekrar aklına gelmesi, bu durumla ilgili sıkıntılı rüyalar görme, terleyerek, titreyerek uykudan uyanma
  • İş görüşmesine gitmekten kaçınma
  • İşini hatırlatan kişilerden, yerlerden uzaklaşma
  • İnsanlardan uzaklaşma (içe kapanma)
  • Güvensizlik “Kendime güvenmiyorum… İş yerlerine güvenmiyorum”
  • Uykusuzluk
  • Sinirlilik
  • Konsantre olmakta zorlanma
  • Tetiktelik
  • Yetersizlik duygusu “Ben yetersizim, Ben başarısızım”
  • Gelecek kaygısı “Ya iş bulamazsam… Yine işten atılırsam”

Tedavi

İş kaybı, çoğu zaman erken travmatik deneyimleri tetikleyebilir. Terapide, danışanın erken travmatik deneyimlerinin çalışılması önemlidir.

İşini kaybeden kişinin “Ben yetersizim. Ben başarısızım” vb. şeklindeki olumsuz düşüncelerinin, bu düşüncelerin yarattığı duyguların belirlenmesi, bu düşüncelerin, duyguların yeniden yapılandırılması hedeflenmektedir.

Servet Kaybı (İflas)

Göç ve Muhit Değiştirme

DOÇ. DR. ADNAN ÇOBAN

PSİKİYATRİST-PSİKOTERAPİST

Kazalar

Kazalar motorlu araç kazaları, iş kazaları vb. şeklinde ayrılmaktadır....

Terör

Terör, korku, endişe, güvensizlik ve geleceğe yönelik kaygı yaratan he...

Cinsel İstismar

Cinsel istismar (cinsel taciz), genel tanım olarak, kişilerin kendi rı...