Topluluk karşısında rezil olurum, yanlış yaparım, eleştirilirim korkularıyla aşırı kaygı yaşama durumu olan ‘Sosyal Fobi’nin temelinde genellikle bir ruhsal örselenme süreci yatıyor.

25 yaşında bir genç hanım annesinin ısrarıyla ofisime geldi. Ürkek ve çekingendi. Konuşurken sesi kısılıyor, heyecandan titriyor ve göz temasına girmiyordu. 

Şikayetini sorguladığımda insanların karşısında kendisini ezik ve aciz hissettiğini, o yüzden konuşamadığını, tutulup kaldığını ve iletişim kuramadığını söyledi. Gayret ediyor, çabalıyor, sosyal olmaya çalışıyor, ama bu korku onu sürekli geri çekiyordu. Bir öğretmendi, hem de başarılı bir öğretmen, ama sınıfta korkudan bayılacak gibi oluyor, küçücük öğrencilerinden bile çekiniyordu. Bu yüzden hayatı altüst olmuştu. Mutsuz ve keyifsizdi. 
Görüşmede kendisine rahatsızlığıyla ilgili sorular sorduktan sonra “bu korku ne zamandır var?” diye sorduğumda hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı:” Hocam yedi yaşındaydım. İlkokul birinci sınıfta. Öğretmen herkese fiş okutuyordu. Ben çok iyi okuduğum halde o an heyecanlandım ve tutulup kaldım. O yüzden okuyamadım. Öğretmen “seni tembel, otur yerine” deyip azarladı. Azarlamayla kalmayıp sınıftaki herkese kitap verdi bana da “sen tembel olduğun için sana ceza kitap yok” dedi. O an yıkıldım, kendimi müthiş ezilmiş hissettim, yerin dibine girdim. O günden sonra sınıf benim için bir kabus ortamı oldu. Arkadaşlarımla iletişim kuramamaya ve kendimi ifade edememeye başladım. O gün bu gündür de sosyal fobim var.” 


Evet, aslında çok sık rastlanan, birçoğunuzun “aman ne var bunda. Biz öğretmenden az mı azar işittik, hatta dayak bile yedik” diyeceği bir olay. Ancak bu örnekte de gördüğünüz gibi kişi olayı çok farklı algılamış ve o an bütün hayatını etkileyen bir travmanın başlangıcı olmuş. Terapi seanslarında öğretmenin bu davranışının kendisini sevilmeyen, değer verilmeyen, yetersiz ve başarısız biri olarak algılamasına sebep olduğunu söylüyordu. Bu travmanın yüklediği misyon onu daha çok çalışmaya, daha çok hırslanmaya, ama bir o kadar da geri çekilmeye ve ezikliği kader olarak görmeye sevk etmişti.

Ezilmiş İnsanların Gideceği Üç Yol Var

Herhangi bir şekilde fiziksel veya duygusal şiddete maruz kalarak ezilen bireylerin gittikleri üç yol var. Birincisi sesini çıkarmadan ezilmeye rıza göstermek ve iyice pasifize olmak. İkincisi biraz palazlanıp “ben ezileceğime onlar ezilsin” mantığından hareketle “ezen insan” modelini benimsemek. Üçüncü ve bizim tercih ettiğimiz yol ise uğradığı veya uğradığını düşündüğü zulmün biriktirdiği öfke ve suçluluk duygusundan kurtulabileceği alanlara yönelmek. İlk iki yol öfkeyi körükleyen, dolayısıyla rahatsızlığı şiddetlendiren, üçüncü yol ise öfkeden arındıran ve rahatsızlıktan kurtaran yoldur. Eğer kişi gayreti, mücadeleyi, paylaşımı, merhameti, hoşgörüyü, ama bir o kadar da kendini ifade edebilme cesaretini benimserse bu travmatik yükten kurtulup huzurlu bir hayatı yakalayabilir.

Öğretmenler Dikkat

Artık okullarda şükürler olsun ki dayak yok, ama azarlama ve duygusal şiddet halen devam ediyor. Öğretmenlerin bu konuda daha hassas olmaları şart. Çünkü okulda yaşanan olaylar insan hayatını en çok etkileyen olaylardır. Bahsettiğimiz örnekte olduğu gibi öğretmenin söylediği bir söz çocukta onarılması güç bir yara açabiliyor. Bu tıpkı bir cerrahın yanlışlıkla ana damarlardan birini kesmesi gibi bir şey. Neşter yarasını anlamak mümkün iken ruhsal yaraları anlamak ve görmek çoğu zaman mümkün olmuyor.  O yüzden çocuklara karşı biraz daha dikkatli, anlayışlı ve kucaklayıcı olmak gerekiyor.

Terapilerle Olay Tersine Döndürülebiliyor

Bu danışanımla yaptığım EMDR seanslarında, olayın yıllar önce yaşanmış olmasına rağmen nasıl canlı kaldığını gördüm. Biriken öfke ve suçluluk hala tazeliğini muhafaza ediyordu. Çalışma esnasında öğretmenine kin kusuyor, ona müthiş bir öfke duyuyordu. Çalışma ilerledikçe öfkesi kaybolmaya ve rahatlamaya başladı. Rahatlama sonrasında sarf ettiği şu sözler çok manidar: “Evet öğretmenim hatalıydı. Yazılılardan tam not aldığımı görüp bunda bir aksiliğin olduğunu anlamalıydı, ama niyeti beni ezmek değildi. Kendimi ifade etseydim. Çok heyecanlanınca dikkatimin dağıldığını, o yüzden okuyamadığımı, ama aslında okuyabildiğimi söyleseydim eminim bana çok daha anlayışla yaklaşabilirdi”. Travmaların sebep olduğu yanlış algılamaların insanda yarattığı esarete tipik bir örnek bu. Sosyal fobik insanların birçoğunda bu tarz travmaları tespit ediyoruz. O yüzden gerekli psikiyatrik müdahalenin yanında mutlaka EMDR gibi travma yönelimli terapilerin uygulanması kısa sürede sonuç alınması açısından son derece faydalı olmaktadır.

DOÇ. DR. ADNAN ÇOBAN

PSİKİYATRİST-PSİKOTERAPİST

Sosyal Fobi Uyuşturucu Bağımlısı Yapıyor

Toplumda yüz kişiden 3 ila 13’ünde görülen bir durum olan sosyal fobi ...

Çekingenlik Kaderiniz Değildir

İş görüşmelerine gitmekten kaçınıyorum. Okulda bildiğim bir şeyi hocam...

Dini İnançlar ve Kültür Terörizmden Koruyor

Bilim insanı farklı dönemlerde farklı şekillerde tarif etmiştir. Bir d...