Psikolojik Travmalar ve Emdr Terapisi Nedir?

Günümüzün en sık kullanılan kavramları arasında olan “travma” 21.y.y.’ın en önemli konularından biri olmaya adaydır. Çünkü insanlar işte, okulda, özel hayatta, aile içinde, yakın çevrede ve yaşadıkları toplumda şu veya bu şekilde örseleyici olaylara maruz kalabiliyor ve bu olayların yarattığı ruhsal sorunlarla karşılaşabiliyorlar. O yüzden travmanın ne olduğunu, hangi olayların travmaya sebebiyet verdiğini, travmanın ne gibi sonuçlar doğurduğunu, beyni ve bedeni nasıl etkilediğini ve bunun nasıl tedavi edilebileceğini bilmek koruyucu ruh sağlığı açısından son derece önemlidir.

Travma Nedir?

Travma örseleyici bir olayın sebep olduğu ruhsal yaralanmadır. Travmatik kelimesi de travmaya sebep olan anlamına gelir. Travmatik olay ya da travmatik yaşantı ise kişinin yaşamına, bedensel ve ruhsal bütünlüğüne, sevdiklerine ya da inandığı değerlere karşı tehdit oluşturan, kişide ruhsal bir yaralanma yaratan ve buna bağlı bir takım psikopatolojik sonuçlara sebep olan olaydır.

Her Olay Travmaya Sebep Olur mu? Bir Olayın Travma Olması İçin Ne Gibi Özelliklere Sahip Olmalıdır?

Her üzücü, moral bozucu, sıkıntı verici ya da stres yaratan olay travmatik değildir.

Bir Olayın Travmatik Olması İçin Şu Özelliklere Sahip Olması Gerekir:

  • Kişinin yaşamasına, vücut bütünlüğüne, sevdiklerine ya da inançlarına karşı tehdit oluşturur nitelikte olmalıdır,
  • Ani ve beklenmedik bir şekilde gelişmiş olmalıdır,
  • Dehşet, kaygı ve panik gibi aşırı derecede korkulu reaksiyonlara yol açmalıdır,
  • Çaresizlik, güvende olamama, tehdit altında olma gibi düşüncelere sebep olmalıdır,
  • Kişiyi fiziksel olarak zarara uğratmalı ya da böyle bir olaya şahit olmasına sebep olmalıdır,
  • Kişinin bütünüyle hayatını, kendisini, çevresini, olayları ve olguları anlamlandırma ve algılamasını olumsuz yönde etkilemelidir.

Burada altı çizilmesi gereken konu şudur: Yaşanan olay ne kadar örseleyici olursa olsun onun travmaya sebep olup olmayacağını belirleyen unsur kişinin bunu fiziksel ya da ruhsal bütünlüğüne karşı bir tehdit olarak algılayıp algılamamasıdır. Örneğin göçük altında kalmak travmatik bir olaydır ancak maruz kalan kişi bunu fiziksel bütünlüğüne yönelik bir tehdit olarak algılamamışsa travma oluşmayabilir. Benzer şekilde öğretmeni tarafından sınıfta eleştirilen bir çocuğun yaşadıkları çoğu insan tarafından sıradan bir olay olarak görülür ancak çocuk bunu ruhsal bütünlüğünü tehdit eden bir durum olarak algılarsa bir travma gelime ihtimali yükselir. Sonuçta olayın kendisi kadar kişinin ona yüklediği anlam ve ondan etkileşimi de travmanın oluşup oluşmayacağını belirler.

Travmalar Kaça Ayrılır? Ne Gibi Olaylar Travma Sebebidir?

Travmalar büyük “T” ve küçük “t” şeklinde iki ana gruba ayrılır. Büyük T travmalar herkes tarafından travma olarak algılanan olaylardır. Örneğin terör, deprem, sel, savaş vs. Küçük t ise herkes tarafından travma olarak algılanmayan ama kişiye özel olarak travma etkeni olabilen olaylardır. Örneğin ebeveyn kavgaları, okulda dışlanma, eleştirilme vs.

Direk Ölüm Tehlikesi İle Karşılaşılan Durumlar

  • Direk maruz kalınan ve herkes tarafından travmatik olarak nitelendirilen olaylar (Ağır Travmatik Olaylar): Bunlar genellikle fiziksel bütünlüğe yönelik travmalardır. Gerçek bir ölüm ya da ölüm tehdidi, ağır bir yaralanma, kişinin kendisinin veya yakınlarının fizik bütünlüğüne tehdit oluşturan olaylar bu tür travmalara örnektir. Büyük T dediğimiz travmalar bu niteliktedir. Savaş, terör saldırıları, silah veya bıçak gibi öldürücü aletlerle yaralanmalar, taciz ve tecavüz olayları, işkenceye maruz kalma, deprem, sel, tsunami gibi doğal afetler, uçak, araba, gemi, tren kazaları bu tür travmalara örnek olarak verilebilir.
  • Direk maruz kalınmayan ama travma etkisi yaratabilen olaylar: Çok örseleyici bir olayı öğrenmiş olmak, haberini almak ya da görmek gibi dolaylı yollarla kişiye ulaşan olaylar da travmatik olabilir. Örneğin kişinin sevdiği bir yakınının aniden vefat haberini alması, bir doğal felaketin ya da bombalama olayının yarattığı facianın görüntülerine şahit olunması travmatik olabilir.
  • Direk maruz kalınan ama herkesin travmatik olarak nitelendirmediği olaylar: Bunlar kültürel, geleneksel ya da bireysel yorumlamalar sonucunda herkes tarafından örseleyici olarak kabul edilmeyen ama sonuçları itibarıyla travmatik olabilen olaylardır. Örneğin eşler arasında yaşanan tartaklamalar, itip kakmalar vs., akran zorbalığı gibi olaylar maruz kalan kişide travma reaksiyonuna sebep olabilir.
  • Gündelik hayatı zorlayan ama sıradanmış gibi algılanan olaylar: Gerek çocuklukta gerekse ilerleyen yaşlarda kişinin yaşamış olduğu zorlanmalar ya da hayal kırıklıkları da travmatik olabilir. Hakaret, aşırı eleştirilme, aşağılanma, küçük düşürülme, iş kaybı, ayrılık ya da boşanmalar, başarısızlıklar, dışlanmışlıklar, mobbing, açlık, göç, taşınma gibi günlük hayatta yaşanabilecek ve sıradanmış gibi görülebilen olaylar travmatik etki yaratabilir. Bazen olumlu gibi görünen ama travmatik olarak algılanabilen olaylar da vardır. Örneğin ailesinin koruyucu oluşunu kişi kendisinin yetersiz ve beceriksizmiş gibi görülmesine ya da kendisine yeterince güvenilmemesine yorabilir. Bu yorum ona gösterilen koruma davranışının travma olarak algılanmasına sebep olabilir.
  • Toplumsal travmalar: Ayrımcılığa maruz kalınması, damgalanma, dışlanma gibi toplumsal olaylar da travma etkeni olabilir. Irk, din, dil, inanç, siyasî ve ideolojik düşünce gibi toplumsal unsurlar bu tarz davranışlara dolayısıyla travmaya sebep olabilmektedir. Ayrıca bazı ruhsal bozukluklara damgalayıcı tarzda yaklaşımlar da hasta bireylerde travma oluşturabilmektedir. Örneğin şizofrenili hastalar damgalama sebebiyle kendilerini çaresiz ve aciz hissedebilirler. Bunun neticesinde Şizofreni Sonrası Depresyon ya da Travma Sonrası Stres Bozukluğu gelişebilir. Yine Bipolar Duygudurum Bozukluğu hastaları hastane süreçlerini ve ilaç kullanmalarını bir yetersizlik gibi okuyup travmatize olabilirler. Bu tür rahatsızlıklarda tedavi uyumunun bozulmasının en büyük etkeni bir travmanın gelişmiş olmasıdır.

Travmalar bir defa yaşanan ya da tekrarlayan travmalar olarak da sınıflandırılabilir. Örneğin kazalar, kavgalar, yaralanmalar, ameliyatlar, doğal afetler, terör saldırıları, pandemiler bir defa yaşanır biter ama travmatik etkileri uzun bir süre devam eder. Buna karşın çocuklukta yaşanan istismar ve ihmaller, şiddet yaşanan ilişkiler, savaşlar, mobbing gibi duygusal şiddet olayları tekrarlayan ve süregiden travmatik yaşantılardır.

Sadece Fiziksel Değil Duygusal Tehdit De Travma Etkeni Olabilir

Duygusal şiddet deyince akla eş ve aile ilişkilerinde, okulda, işyerinde ya da toplumsal alanda hayal kırıklığı yaratan ve onuru zedeleyen davranışlar gelir. Bir insanı küçümseme, küçük düşürme, onuru ile oynama, tehdit etme, korkutma, zorlama, suçlu hissettirme, önemsememe, değersizleştirme, aşırı eleştirme, tahkir etme, aşağılama, boyun eğdirmeye çalışma, engelleme, kısıtlama duygusal şiddet kapsamına girer. Bu tür yaşantılar fiziksel saldırılar gibi görünen, bariz travmalara sebep olmazlar ancak kişinin iç dünyasında onarılması güç, sinsice gelişen ve kanayan çok daha tehlikeli yaralara sebep olurlar.

Duygusal Şiddet Kapsamına Girebilen Davranışlar Nelerdir?

  • Başka insanların yanında aşağılama, dalga geçme
  • Fikirlerin, önerilerin ve ihtiyaçların göz ardı edilmesi
  • Kendini kötü hissetme karşısında sürekli dalga geçme
  • Herhangi bir davranıştan rahatsız olunduğunda “aşırı hassas” olmakla suçlanma
  • Sürekli kontrol etme ve sürekli çocuk muamelesi yapma
  • Davranışların sürekli düzeltilmesi ya da sürekli azarlama
  • Yapılacak her şey için sürekli izin almayı bekleme
  • Finansal durumun kontrol edilmesi ve ihtiyaçlar için para harcamaya karışılması
  • Başarıların, hayallerin sürekli aşağılanması ve küçümsenmesi
  • Kendisinin sürekli haklı olduğunu, karşısındakinin ise sürekli haksız olduğunu iddia eden kişilerle yaşama
  • Sürekli bakışlarla hakir görme ya da onaylamadığını hissettirme
  • Sürekli yanlışların ve başarısızlıkların ön plana çıkartılması
  • Haksız yere suçlanma
  • Sürekli sınırların ihlal edilmesi ve isteklerin görmezden gelinmesi
  • İnsanların kendi problemleri ve mutsuzlukları için birilerini sorumlu tutmaları
  • Hoşa gitmeyen lakapların takılması ve gizliden gizliye can sıkacak sözlerin sarf edilmesi
  • Somurtmak ve duvar örmek
  • Empati, ilgi ve şefkat gösterilmemesi
  • Sorumluluk almaktan ise mağdur rolünü oynamak ve bundan birilerini sorumlu tutmak
  • Cezalandırmak ya da korkutmak için bırakıp gitmekle, ihmal etmekle veya terk etmekle tehdit etmek
  • Duyguların umursanmaması ve önemsenmemesi
  • Bir insan olarak görmezden gelinmek
  • Kontrol etmek için cinsel ilişkiden mahrum bırakmak
  • Özel bilgilerin, sırların başkaları ile paylaşılması

Travma Yaşayan İnsanlarda Travma Sonrası Neler Olur?

Bir travmatik olayla karşılaşan kişilerde travmaya verilecek tepki kişinin benlik gücüne, kaynaklarına, aile ve sosyal destek seviyesine bağlı olarak değişiklik gösterir. Travmaya maruz kalan herkeste mutlaka bir psikiyatrik durum gelişecektir diye bir kural yoktur. Örneğin doğal afete maruz kalan kişilerin %10 ilâ 15’i olayın etkileriyle başa çıkabilir ve çok kısa sürede toparlanıp eski işlevselliğine kavuşabilir. Afetlerde çevresindekilere sahip çıkabilen, yapılması gerekenleri organize edebilen ve liderlik rolünü üstlenebilen genellikle bu kişilerdir. Genellikle fiziksel olarak güçlü, sosyalliği, zekâ seviyesi, uyum ve iletişim becerisi, kendine güveni yüksek kişilerdir. Psikolojik dayanıklılığı ve esnekliği (resilience) üst düzey olan bu kişiler bu özelliklerinden dolayı Modern Hacıyatmazlar olarak tanımlanırlar. Çünkü travmatik bir olaydan sonra kısa bir sürede tekrar eski hallerine hem de çok daha güçlü bir şekilde dönebilirler.

Travma mağdurlarının yaklaşık %70’inde olaydan çok derin etkilenme ve buna bağlı şiddetli “stres tepkileri” gözlenir. İşte bu grup her türlü desteğe ihtiyaç duyan kişilerden oluşur. Bu kişilere özellikle psikososyal desteğin vakit geçirmeksizin verilmesi son derece önemlidir. Çünkü verilen stres tepkilerinin hem şiddetini hem de süresini belirleyen en önemli unsur psikososyal destektir. Zamanında ve etkin psikososyal destek alan kişilerde kronikleşme ve Travma Sonrası Stres Bozukluğu gelişme riski çok daha düşüktür.

Travma mağdurlarının yaklaşık %10 ilâ 15’i de travmatik olaylardan uzun süreli olarak etkilenir. Kronikleşme ve psikiyatrik bir durumun gelişmesi riski insan eliyle oluşan tecavüz, terör, savaş gibi travmatik olaylarda doğal olanlara göre farklılık gösterebilir. Örneğin tecavüz mağdurlarının yaşadıkları stres tepkisi çok daha şiddetli ve uzun süreli olabilir.

Dünyada her üç kişiden biri, hayatlarının belli bir evresinde, mutlaka bir travmatik olaya maruz kalır. Bunların %10 ilâ 15’inde Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) gelişir. Ancak bu kişilerin de çok azı psikolojik destek alabilir.

Travmaya maruz kalanların bir kısmında da Travma Sonrası Büyüme (psychological growth) gerçekleşir. Travma Sonrası Büyüme travmaya maruz kalanların %58 ilâ 83’ünde görülür. Yaşanan olayları fırsata çevirebilen, hayatta inandığı değerleri olan, hayatın değerini bilebilen, derin sosyal bağlara sahip, kendine güveni yüksek bireylerde Travma Sonrası Büyüme ihtimali çok daha yüksektir.

Travma Neden Önemlidir? İnsanda Ne Gibi Değişikliklere ve Tepkilere Yol Açar?

Travmayla karşılaşan kişilerde bir taraftan savaş ya da kaç mesajının yerine getirilerek kişinin tehdit unsurundan uzaklaşmasını diğer taraftan da oluşan ruhsal yıkımın bir an önce iyileşmesini sağlamak amacıyla bir takım sinirsel (nöronal), hormonal, elektriksel ve kimyasal mekanizmalar devreye girer.

Organizma bir fiziksel yaralanma sonrasında nasıl otomatikman harekete geçiyorsa ruhsal yaralanmalardan sonra da böyle bir hareketlenme söz konusu olur.

Örneğin artan adrenalin ve kortizol savaşmak ya da kaçmak için gereken oksijen ve enerjiyi sağlamak amacıyla kalbi hızlandırır, kanı savunma için gerekli organlara daha fazla yönlendirir, beyindeki dikkat ve uyanıklık mekanizmalarını ateşler, glikoz depolarını serbestleştirerek daha çok enerji üretilmesini sağlar.

EMDR Terapisi Nedir? hakkında bilgi almak isterseniz eğer ki; İlgili linke tıklayabilirsiniz.

İşte travma sonrası yaşanan stres belirtileri bu savunma ve iyileşme reaksiyonlarının bir sonucu olarak ortaya çıkar.

O yüzden bu stres tepkileri belli bir seviyeye ve zamana göre sağlıklı ve normaldir. İlk günlerde bu tepki çok şiddetli olsa da sağlıklı bireylerde zamanla hafifler.

Nitekim yapılan araştırmalar orta şiddetteki stres tepkilerinin dahi, herhangi bir müdahale olmaksızın 6-16 ay içinde tamamen ortadan kalkabileceğini ortaya koymuştur.

Ancak stres tepkilerinin şiddeti gittikçe artıyor, kişiyi çok rahatsız edecek boyutlara ulaşıyor ve bir türlü azalmıyorsa bir psikopatolojik durumun varlığı düşünülmelidir.

Travmayla karşılaştıktan sonraki ilk günlerde ortaya çıkan bu stres tepkilerine Akut Stres Reaksiyonu (ASR) adı verilir. ASR ölüm tehdidi, ciddî yaralanma ya da cinsel saldırı gibi baş edilemeyen şiddetli bir travmatik olayla karşılaştıktan sonraki 30 gün içerisinde yoğun korku, çaresizlik ve dehşet duygusu, bunaltı, yeniden yaşama ve kaçınma belirtileri ile ortaya çıkan ruhsal bir durumdur. Bu tablo çoğu zaman gittikçe söner ve kişi zamanla travmanın etkisinden kurtulur. Ancak travmaya maruz kalanların %10 ilâ 15’inde tablo 30 günden daha fazla sürer ve kronikleşerek Travma Sonrası Stres Bozukluğu’na (TSSB) dönüşür.

İnsanlar Travmaya Ne Gibi Tepkiler Verir? Travma Sonrası İnsanlarda Hangi Şikâyetler Gelişir?

Travma Sonrası Stres tepkileri bedensel, duygusal, zihinsel ve sosyal olabilir.

Bedensel Tepkiler

Bedenimizde stresli durumlarda devreye giren bir otonom sinir sistemi mevcuttur. Otonom Sinir Sistemi sempatik ve parasempatik olmak üzere iki bölümden oluşur.

Sempatik sinir sistemi tehlike algısı oluştuğunda devreye girer ve bedeni tehlikeli durumdan kaçmaya ya da tehlikeyle savaşmaya hazırlar. Bunun neticesinde kalp atışlarında hızlanma, nefes alıp vermede artma, terleme, mide ve bağırsaklarda hareketlenme, kaslarda gerginlik, aşırı uyarılmışlık, sinirlilik, agresiflik, uykuya dalmada güçlük, ağrı ve acı hissi, iştahta değişiklikler, bulantı, bulanık görme ve cinsel dürtülerde hareketlenme gibi fiziksel belirtiler oluşur.

Tehlike ya da tehlike algısı ortadan kalktıktan sonra da bedenin rahatlamasını ve normale dönüşünü sağlamak üzere parasempatik sinir sistemi devreye girer.

Bütün bu değişikler otomatik olarak ve doğal bir mekanizmayla oluşan ve hayatta kalmak için gerekli değişikliklerdir. Bu iki sistem arasındaki geçişin makul bir zaman diliminde gerçekleşmesi gerekir. Eğer bu geçiş çok uzun sürerse yani sempatik sinir sistemi çok yoğun ve uzun süreli çalışmak durumunda kalırsa parasempatik sinir sisteminin devreye girememesine bağlı birtakım sorunlar baş gösterir.

Tehdit ve stres yaratan bir olayla karşılaşıldığında ilk önce dikkatin ve bütün duyuların keskinleştiği alarm ve uyanıklık durumu oluşur.

Daha sonra tehlikeyi bertaraf etmeye yönelik savaşma ya da kaçma mücadelesi verilir. Eğer bu mücadele çok uzun sürerse vücudun enerji kaynaklarında tükenme, doku yıkımı, hatta ölüm bile görülebilir.

Sürekli ve yoğun stresin insanlarda bedensel rahatsızlıklara sebep olmasının temel nedeni bu mekanizmadır.

Duygusal Tepkiler

Travma insanlarda aşırı korku, şok, yas, öfke, suçluluk, utanç, çaresizlik, ümitsizlik, duygusal tepkisizlik ya da duygusal blokaj, zevk alamama, anlamsızlık, ilgisizlik, keyifsizlik gibi durumlara sebep olabilir. Bu duygusal tepkiler bir iki hafta normal olarak kabul edilir. Ancak daha uzun sürerse bir psikolojik bozukluğu akla getirir.

Zihinsel Tepkiler

Strese verilen duygusal tepkilerin şiddetine bağlı olarak şaşkınlık, dalgınlık, zaman ve mekân oryantasyonunda bozukluk, bellek sorunları, kafada boşluk hissi görülebilir. Bunun sebebi aşırı uyarılmışlık ve temel beyin aktivitesinin haddinden fazla hızlanmasıdır. Bu kalbin ventriküler fibrilasyonda dakikada 360 defa kasıldığı halde hiç kan pompalayamamasına benzer. Çok hızlı çalışan ama adeta durmuş bir beyin söz konusudur.

Sosyal Tepkiler

Aşırı stres durumlarında ev, okul, iş ortamında eş, ebeveyn ve arkadaş problemleri baş gösterebilir. Kişi ilişkilerinde güvensizlik, şüphecilik, tedirginlik ve aşırı çatışma yaşayabilir, içe kapanabilir, çevreden uzaklaşabilir, yalnızlaşabilir, kendini reddedilmiş ya da terk edilmiş hissedebilir, önyargılı olmaya meyilli olabilir ve aşırı bir kontrol davranışı içine girebilir. Ayrıca bencilleşebilir, sorumluluklarına karşı direnç gösterebilir, işlerini erteleyebilir ya da ihmal edebilir.

Travma Sonrası Gelişim Nedir?

Travma sonrası gelişim, bazı yazarların yaşanan travmatik olaylardan sonra yaşantıya bağlı ortaya çıkan olumlu özellikleri ifade etmek için kullandığı bir kavramdır.

“İnsan bir felaketten gelişerek çıkabilir mi?” ya da çok yaygın bir tabirle “krizi fırsata çevirebilir mi?”

Evet, bazı insanlar travmalardan sonra çok daha güçlenebilmekte ve psikolojik olarak büyüyebilmektedirler.

Büyük felaketler yaşamış insanların bir kısmı, bir süre sonra, yaşantıları vasıtasıyla kriz durumlarıyla nasıl başa çıkabildiklerini gördüklerini, ne kadar olumsuz ve yaralayıcı olursa olsun iyileşebildiklerini ve bunun kendilerine güvenlerini arttırdığını anlatırlar.

Ayrıca bu tür olayların insanların kendi küçük topluluklarını daha yakın ve birbirine destek olabilen bir sosyal yapı haline dönüştürdüğünü, bireylerin hayattaki önceliklerini, hedeflerini ve değerlerini gözden geçirmelerine fırsat tanıdığını, dolayısıyla kişisel gelişimlerine katkıda bulunduğunu düşünenler de vardır.

Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) Nedir? Belirtileri Nelerdir?

Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) travmaya maruz kalanların %10 ilâ 15’inde görülen bir psikiyatrik bozukluktur. Bu bozukluk ir takım belirtilerle kendini gösterir:

  • Yeniden yaşantılama (re-experience, hatırlama): Travma sonrasında olayla ilgili rahatsız edici anlar kişinin zihninde sürekli dönmeye başlar. Olayın görüntüleri, olay anında ortaya çıkan sesler, hatta kokular, tatlar ve bedensel tepkiler istemeden akla gelir. Kişi bunlar aklına geldiğinde olayı yeniden yaşıyormuş gibi olur ve bu esnada iç sıkıntısı, bunaltı, çarpıntı, terleme, titreme, nefes alamama gibi belirtiler yaşar. Örneğin bombalı bir terör eylemine maruz kalan kişilerde o an ortaya çıkan gürültü, ceset görüntüleri, alevlerin yarattığı sıcaklık, bomba kokusu, insanların kaçışmaları, bağırışları akla gelebilir. Kişi bu durumda şiddetli bir bunaltı yaşayabilir ya da panik atak geçirebilir. Bir başka örnek vermek gerekirse depremzede insanlar bir sarsıntı olmadığı halde yer sallanıyor gibi hissedebilirler. Yeniden yaşantılama sırasında gördüğü hayallerle konuşma, bir tehlike olmadığı halde kaçmaya çalışma gibi davranışlar görülebilir.   

Disosiyasyon: Kişinin dış dünyayı değişmiş gibi algılaması (derealizasyon), bedeninin dışındaymış ve dışarıdan seyrediyormuş gibi hissetmesi ya da kendini değişmiş gibi (depersonalizasyon) algılamasıdır. Yine olayı hatırlaması istendiğinde kafasının tamamen boş olduğunu ve hiçbir şey hatırlayamadığını ifade etmesidir.

Aşırı derecede duygusal uyuşma (emotional numbing): Kişinin kafasının içi boşmuş gibi hissetmesi, hiçbir duygu hissedememesi.

  • Kaçınma: Kişi olayı hatırlatan yer, durum, konuşma, hatta duygu ve düşüncelerden mümkün olduğunca uzak durmaya çalışır. Olayı hatırlamak büyük bir sıkıntı, acı ve korku hissine yol açtığı için kişi olayı hatırlatan yerlere gitmez, bu konulardan bahsetmez veya konuşulan yerlerden uzak durur. Örneğin enkaz altında kalmış bazı kişilerde evin enkazının bulunduğu yeri görmeye dayanamama, olayla ilgili görüntülere tahammül edememe söz konusu olabilir. Bilinçdışı kaçınma reaksiyonlarından biri de kişinin olayın en sıkıntı verici bölümlerini unutması ya da çok güçlükle hatırlamasıdır. Kişi olayı kasten hatırlamıyor değildir bilinçdışına bastırmaya çalışmaktadır. Travmalardan sonra toplumdan uzaklaşma, geleceğe karamsar bakma, hayatı anlamsız görme, “Benim yaşadıklarımı kimse anlayamaz” tarzında düşünme, olayı yaşamamış kişilerden duygusal olarak uzaklaşma, sadece travmayı yaşamış olan kişilerle iletişim kurma, duygularda körelme, sevinç ve üzüntü hissedememe, yardıma kapalı olma, gelecekle ilgili plan yapamama ve aktivitelerde azalma görülebilir.

  • Aşırı uyarılmışlık (hipervijilans): Ruhsal travmalardan sonra kişiler kendilerini diken üstünde ve sürekli tetikte hissedebilirler. Her an o olay tekrar edecekmiş ya da tehlikeli bir durum olacakmış gibi hissedebilirler. Yaşamlarını bu ihtimali düşünerek şekillendirirler ve aşırı kontrolcü ve tedbirli davranmaya başlarlar. Örneğin deprem yaşayanlar girdikleri binayı çatlağı var mı, kapısından kolay kaçılabilir mi diye kontrol ederler, yolda yürürken binaların üstlerine devrilmesinden korkarlar, direklere yaklaşmazlar. Tedbir davranışı had safhaya çıkabilir.

Bir diğer aşırı uyarılma belirtisi ani ses ve hareketlerde irkilme (startle) ya da sıçramadır. Kapı çarpması, yüksek sesle konuşma, birinin aniden odaya girmesi gibi beklenmedik durumlarda kişi yerinden sıçrar ve uzun sürebilen bunaltı (çarpıntı, terleme, titreme, nefes daralması) yaşar. Depremde binaların üstünden atlamalar, pandemide marketlere hücum etmeler de birer irkilme reaksiyonudurlar. Ayrıca kişide uykuya dalmada güçlük, sık sık uyanma, kabuslar görme, kabusla uyanma, gece olayı hatırlayarak uyanma gibi belirtiler de görülebilir.

Travmalardan sonra aşırı uyarılmışlığa bağlı dikkat bozuklukları ve buna bağlı unutkanlıklar da görülebilir. Özellikle travma sonrasında yükselen stres hormonları bellek merkezi olan hipokampusta hacim küçülmesine sebep olabilir, bu da unutkanlığı şiddetlendirebilir.

Travma Sonrası Stres Bozukluğu Tanı Kriterleri Nelerdir?

Psikiyatri dünyasının sıklıkla başvurduğu DSM-V tanı kılavuzuna göre TSSB tanı kriterleri şunlardır:

  • Kişinin aşağıdakilerden her ikisinin de bulunduğu travmatik bir olayla karşılaşmıştır:

    1. Kişi gerçek bir ölüm ya da ölüm tehdidi, ağır bir yaralanma ya da kendisinin ya da başkalarının fizik bütünlüğüne bir tehdit olayını yaşamış, böyle bir olaya tanık olmuş ya da böyle bir olayla karşı karşıya gelmiştir.

    2. Kişinin tepkileri arasında aşırı korku, çaresizlik ya da dehşete düşme vardır. Çocuklar bunların yerine dezorganize-dağınık ya da ajite davranışlarla tepkilerini dışa vurabilirler.

  • Travmatik olay aşağıdakilerden biri ya da daha fazlası yoluyla sürekli olarak yeniden yaşanır:

    1. Olayın, elde olmadan tekrar tekrar anımsanan sıkıntı veren anıları: Bunların arasında düşlemler, düşünceler ya da algılar vardır. Küçük çocuklar, travmanın kendisini ya da değişik yönlerini konu alan oyunları tekrar tekrar oynayabilirler.

    2. Olayı, sık sık sıkıntı veren bir biçimde rüyada görme. Çocuklar, içeriğini anlamaksızın korkunç rüyalar görebilirler.

    3. Travmatik olay sanki yeniden oluyormuş gibi davranma ya da hissetme

    4. Travmatik olayın bir yönünü çağrıştıran ya da andıran iç ya da dış olaylarla karşılaşma üzerine yoğun bir psikolojik sıkıntı duyma.

    5. Travmatik olayın bir yönünü çağrıştıran ya da andıran iç ya da dış olaylarla karşılaşma üzerine fizyolojik tepki gösterme.

  • Aşağıdakilerden üçünün (ya da daha fazlası) bulunması ile belirli, travmaya eşlik etmiş olan uyarılardan sürekli kaçınma ve genel tepki gösterme düzeyinde azalma (travmadan önce olmayan)

    1. Travmaya eşlik etmiş olan düşünce, duygu ya da konuşmalardan kaçınma çabaları.

    2. Travma ile ilgili anıları uyandıran etkinlikler, yerler ya da kişilerden uzak durma çabaları.

    3. Travmanın önemli bir yönünü hatırlayamama.

    4. Önemli etkinliklere karşı ilginin ya da bunlara katılımın belirgin olarak azalması.

    5. İnsanlardan uzaklaşma ya da insanlara yabancılaştığı duyguları.

    6. Duygulanımda kısıtlılık (örneğin; sevme duygusunu yaşayamama)

    7. Bir geleceği kalmadığı duygusunu taşıma.

  • Aşağıdakilerden ikisinin (ya da daha fazlasının) bulunması ile belirli, artmış, uyarılmış, semptomlarının sürekli olması:

    1. Uykuya dalmakta ya da uykuyu sürdürmekte güçlük

    2. İrritabilite- huzursuzluk- ya da öfke patlamaları.

    3. Düşüncelerini belirli bir konu üzerinde yoğunlaştırmada zorluk çekme.

    4. Hipervijilans (aşırı uyarılmışlık)

    5. Aşırı irkilme tepkisi gösterme.

  1. Bu bozukluklar (B, C ve D tanı ölçütlerindeki semptomlar) 1 aydan daha uzun sürer.

  • Bu bozukluk, klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, meslekî alanlarda ya da işlevselliğin önemli diğer alanlarında bozulmaya sebep olur.

    1. Semptomlar 3 aydan daha kısa sürerse Akut Travma Sonrası Stres Bozukluğundan Semptomlar 3 ay ya da daha uzun sürerse Kronik Travma Sonrası Stres Bozukluğundan tanısı konur.

    2. Semptomlar, stres etkilerinden en az 6 ay sonra başlamışsa gecikmeli başlangıçlı Kronik Travma Sonrası Stres Bozukluğundan söz edilir.

Küçükken Geçirilen Travmalar Çocuklarda Ne Gibi Etkiler Yaratır?

Çok küçük yaşlarda maruz kalınan travmalar kortizolün sinir hücrelerine direk etkisiyle çocukta gelişimi yavaşlatacak hatta durduracak sorunlara sebep olabilmektedir. Eğer çocuk travmanın etkisinden kurtulamaz ve travmanın beynindeki etkisi uzun süre devam ederse dikkat-konsantrasyon sorunları, öğrenme güçlükleri, akademik gerilik görülebilir, fobik, çekinik, bağımlı, içe dönük, bunaltılı bir çocuğa dönüşebilir. Bu şartlarda birçok ruhsal sorun baş gösterir.

Travmadaki stres etkilerini azaltmak ve uyumu arttırmak için yapılacak şeyler nelerdir?
Herhangi bir doğal felaket ya da bireysel travma sonrasında stres tepkilerini azaltmak ve felaket sonrası uyumu arttırmak için bazı önlemler alınabilmektedir:

Korunma: Kişi güvende olabileceği, gıda ve içecek bulunan, sessizce oturup rahatlayabileceği, temiz bir yerde kısa bir süre dinlenmeli ve uyumalı.

Yönlendirme: Hem kişisel hem de aile bireyleriyle ilgili öncelikler belirlenmeli ve bunların üzerine yoğunlaşmalıdır. Bu, ortaya çıkma olasılığı yüksek olan ümitsizlik, amaçsızlık ve özgüven yitimini engeller ve kişinin şaşkınlıktan kurtulmasına yardımcı olur.

Bağlantı Kurma: Travma maruz kalmış kişilerin yaşadıklarını paylaşabildikleri bir destek ağı oluşturulmalıdır. Bu ağda kendilerini dinleyebilecek aile üyeleri, arkadaşlar ve psikolojik danışmanlar olmalı, kişiler bu kişilerle sürekli irtibatta olabilmelidir. Bu, yaşanan felaketin yarattığı stresin yavaş yavaş yatışmasını ve kişinin rahatlamasını sağlayacaktır.

Arama ve Seçme: İhtiyaçları karşılayabilecek kurumlarla biran önce irtibata geçilmeli ve yeme, içme, barınma gibi aslî ihtiyaçlar en kısa zamanda karşılanmalıdır.

Ruh Sağlığı Desteği: Travmanın ilk günlerinde kişilerin güçlenmesi ve travmanın bir an önce hazmedilebilmesi için psikiyatrik ve psikolojik desteğin biran önce başlaması gerekir. Çok yoğun bir stres durumu söz konusuysa kişinin travmaya olan dayanıklılığını artıracak psikiyatrik ilaç desteği planlanmalıdır.

İlk günlerde yapılan travma odaklı terapötik müdahaleler ve özellikle de EMDR terapisi kişinin travmanın etkisinden kurtulmasında çok etkili olmaktadır.

İlk günlerde, mümkünse ilk saatlerde Akut Stres Dönemi EMDR Protokolleri devreye sokulmalıdır.

EMDR ile Tetikleyicilerin ve Sorunların Çalışılması

Tetikleyici kavramı EMDR’de “hatırlatıcı” anlamında da kullanılır. Kişi geçmişte bir travma yaşadığında bunu hatırlatan kişi, nesne, durum ya da ortamlar ile karşılaştığında travmada yaşadıkları belirtilere benzer bir tepki verir. İşte EMDR terapisinde travmayı hatırlatan durumlara “tetikleyici” adı verilir.

Terapinin başlarında belirlenmiş olan sorunlar ve tetikleyiciler karşısındaki reaksiyonlar anıların işlemlenmesinden sonra büyük ölçüde düzelir. Ancak terapist yine de bunları kontrol eder.

Tetikleyicilerle bir anıyı işlemler gibi çalışılır. Çünkü tetikleyicilerle karşılaşılan anlar ya da kişinin yaşadığı her belirti kendi içinde bir “travmatik anı” etkisi oluşturur.

Tetikleyiciler ve belirtilerle ilgili rahatsız edici sahneler oluşur ve bu konuda bir aşırı duyarlılık gelişir. O yüzden bunlara karşı da duyarsızlaştırma çalışması yapılır.

Örneğin geçmiş travmaları sebebiyle kapalı yer korkusu olan bir danışan için kapalı bir yerde olmak da bir travmatik kayda dönüşmüştür. O yüzden önce travma sonra da kapalı yerle ilgili rahatsız edici sahne çalışılmalıdır ki tam bir iyileşme söz konusu olsun.

Yine panik atak yaşayan bir kişide panik yaşadığı anlar ile o anda yaşadığı çarpıntı, titreme, hava açlığı da bir travmatik unsura dönüşür. O yüzden kişiler örneğin çarpıntı gibi bir belirti yaşadıklarında panik anlarını hatırlayıp tetiklenirler. Çünkü çarpıntı anı hem bir hatırlatıcı hem de adeta bir travmatik yaşantı halini almıştır. O zaman çarpıntıyı da EMDR ile çalışmak gerekir.

Tetikleyiciler Neler Olabilir?

Fobik nesneler ya da ortamlar: Kedi, köpek, böcek, yılan, fare gibi hayvanlar, asansör, köprü, tünel, metro, AVM gibi ortamlar, feribot, uçak, otobüs gibi taşıtlar, hastaneler, cankurtaranlar, olayı hatırlatacak haberler, travma ile ilgili mekanlar, kişiler, haberler, bilgiler, örneğin bir kayıp haberi sonrasında zil, kapı, telefon sesi

Bazı Davranışlar: Saygısız ve pervasız davranışlar, haksız yere eleştirilme, kayıtsız davranma, fikirlerinin dinlenmemesi, haksızlık yapılması, engellenme, dik dik konuşulması, trafikte hatalı sollama, aranmama, telefona cevap verilmemesi, selam verilmemesi, sunum yapılması, sınavlar, mülakatlar, sıkıntı verici olarak algılanan aktiviteler (örneğin kitap okumak, ders çalışmak), çatışmalar, yapmak istemediği bir şeyin istenmesi (hayır diyememe), yeni bir romantik ilişkinin başlaması, romantik ilişkilerde yaşanan sorunlar, yeni bir işe başlanması, yeni bir ortama girilmesi vs.

Başarı temalı yaşantılar: Rekabet ortamları, sınavlar, sunumlar, mülakatlar, kıyaslanmalar,

Otorite figürü kişiler: Patron, amir, anne-baba, öğretmen, baskın kişilikler, karşı cins, yeni tanışılan insanlar vs.

Travma sonrasında yaşanan anksiyete belirtileri: Çarpıntı, titreme, yüz kızarması, nefes darlığı, baş dönmesi, mide bulantısı, başta keçeleşme ve uyuşma hissi, bulanık görme, elde ayakta uyuşma, boyun, baş ve sırt ağrıları vs.

Hastalık korkusu yaşayanlar için: Hastaneler, doktorlar, hemşireler, sağlık haberleri, ambulanslar, hastalar, hasta görüntüleri, tahlil yapılması, tansiyon ölçülmesi vs.

Danışanın EMDR sonunda gelecek hedefinin çalışılması (Future Template=Gelecek Şablonu)

EMDR terapisinde mevcut problemle bağlantılı olan geçmiş deneyimler, şu anda sıkıntıyı ortaya çıkaran tetikleyici durumlar ve gelecekte farklı şekilde davranılmaya ihtiyaç duyulan durumlara hazırlanmayı içeren birçok yöntem bulunmaktadır.

Planlama aşamasında danışana bu çalışmalar tamamlandığında kendisini nasıl biri olarak, nerede görmek istediği, neleri gerçekleştirmeyi arzu ettiği, şikayetçi olduğu zorlukları aştığında nasıl bir gelecekle karşılaşmayı hayal ettiği sorulur.

Bu gelecek tasavvurunun (hayalinin) gerçekçi ve pozitif olması çok önemlidir. Nihaî hedef, danışanın gelecekte karşılaşacağı benzer sorunlar karşısında, kazandığı olumlu inanç ve duyguların geliştirdiği yeni bakış açısını ve bu bakış açısının gerektirdiği davranışları gösterebilmesidir.

Anıların işlemlenmesi ve tetikleyicilere karşı duyarsızlaşmanın ardından terapist danışanla birlikte her bir tetikleyici için arzu edilen davranışların sergilendiği senaryoları hazırlar.

Danışan bu senaryoları adım adım hayalinde yaşar ve rahatsızlık veren noktalarla karşılaşılırsa iki taraflı uyaran verilerek işlenir. Gerekirse danışana yeni bilgi ve beceriler kazandırılır.

Böylece danışan daha önce sorun yaşadıkları durumlara karşı yeni bir algıya ve yeni bir başetme modeline sahip olmuş olur. Bu da tetikleyicilere karşı danışanın hazırlıklı olmasını ve çözüm performansının yükselmesini sağlar.

DOÇ. DR. ADNAN ÇOBAN

PSİKİYATRİST-PSİKOTERAPİST

EMDR Terapisi Nedir?

EMDR’nin açılımı “Eye Movement Desensitization and Reprocessing”, Türk...

EMDR Terapisi Evreleri

EMDR terapisinde 8 evreli bir uygulama söz konusudur. Bütün bu ev...

EMDR Hakkında Sıkça Sorulan Sorular

EMDR terapisi hangi ruhsal sorunlarda etkili olur? Travma Sonrası Stre...