Çocukluk ve ergenlik dönemindeki şizofrenili hastaların gündemindeki en önemli konulardan biri de akademik gelecektir. Her anne baba çocuğunun okumasını ve hatırı sayılır bir meslek sahibi olmasını arzu eder. Anne babaların bıkıp usanmadan gece gündüz çalışmalarının başta gelen sebeplerinden biri, çocuklarının geleceğini güvence altına almaktır. Hayat, böyle bir hayal ve hedefler silsilesi içinde devam ederken çocuklarında şizofreni teşhis edilen ebeveynler, büyük bir hayal kırıklığı ve moral bozukluğu yaşarlar. İlk etapta çocuklarının sağlığının ama hemen akabinde geleceğinin ve okul hayatının ne olacağı konusunda endişelenirler. Artık hayat kendileri ve çocukları için anlamsızlaşmış, geleceğe dair ümitler tükenmiştir. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Kader, onlara büyük bir çelme takmış ve bütün planlarını alt üst etmiştir. Yaşadıkları toplumda şizofreniye yönelik damgalamalar, bu konuda yeterli destek programlarının olmayışı ve imkânsızlıklar bu karamsar duyguları daha da şiddetlendirir.

Şizofreni ve okul sorunu araştırmacıların da gündemindedir. Kişilerin şizofreni sonrası okul performanslarının nasıl etkilendiği ve bu konudaki çözüm önerileri üzerine çalışmalar yapılmaktadır. Şizofrenili hastalarda yaygın bir şekilde görülen bilişsel bozukluklar akademik performansı da büyük ölçüde etkiler. Özellikle dikkat, bellek ve öğrenmedeki zayıflıklar kişilerin akademik hayata ayak uydurmalarını, okuldaki sosyal etkinliklere katılımlarını ve kendi kontrollerini sağlamayı zorlaştırır. Bu sebepten hem şizofrenin verdiği sıkıntılarla mücadele ederler hem de ciddi bir duygusal ve sosyal gelişim sorunu yaşarlar.

Şizofrenili hastalarda okul performansı yaş dönemlerine ve etkinlik alanlarına göre değişkenlik arz eder. Şizofrenili çocuklarla sağlıklı akranları arasında yapılan bir araştırmada 9 yaşındaki şizofrenili çocuklarda herhangi bir okul sorunu saptanmamış, 12 yaşındakilerin normal gruba kıyasla çizime, sanata, dil ve din konularına daha çok ilgi duydukları gözlenmiş, 15 yaşındakilerin sanata ve çizime olan yatkınlıkları devam ederken beden eğitimi ve kültür-fizik hareketlerinde kötü bir performans gösterdikleri tespit edilmiştir. Ayrıca bu çocuklarda daha çok okula uyum problemi gözlenmiştir. Şizofrenili çocukların zorunlu ilköğretim dönemlerinde normal yaşıtları kadar iyi performans sergileyebildikleri, ilerleyen yıllarda sanatla ilgili alanlara daha fazla eğilimli oldukları, bedensel hareketler konusunda ise her dönemde yetersizlik yaşadıkları bildirilmiştir. Özellikle sosyal geri çekilme ve iletişim problemi yaşayan çocuklarda, hareket ve spor etkinliklerinde yetersizlik de görülüyorsa bu bir gizli şizofreni ihtimalini akla getirmelidir. Bu, tabi ki her spor kabiliyeti kötü olan çocukta şizofreni gelişeceği anlamına gelmiyor. Ancak araştırmalarda bu tarz çocuklarda şizofreni görülme riskinin yüksek olduğu saptanmıştır. Yani okul performansındaki düşmenin bir gizli şizofreni bulgusu olabileceği ifade edilmiştir.

İlginç bir detay da derslerden ziyade spor, el becerileri ve hareket kabiliyeti konusundaki yetersizliklerin şizofreninin bir ön belirtisi olabileceğidir. Çünkü diğer derslerdeki performans düşüklüğü normal çocuklarda da görülmüştür. Ancak spor, hareket ve el becerisi eksiklikleri daha çok şizofrenili çocuklarda görülmüştür. Şizofrenili çocukların ilköğretim döneminde nispeten korunan genel okul performanslarının, lise döneminde azalmaya başladığı görülmüştür. Araştırmacılar bunu da, önemli bir gizli şizofreni bulgusu olarak kabul eder. Özetle ergenlik başlangıcında görülen okul performans düşüklüklerinin, ilköğretim aşamasında gözlenen spor, hareket ve elbecerisi yetersizliklerinin özellikle ailesinde şizofrenili bireylerin olduğu çocuklarda bir şizofreni ön belirtisi olabileceğini akılda tutmak gerekir.

Şizofrenili çocuklardaki bu bulgular, şizofreninin erken tanısı açısından önemlidir. Ayrıca tedavi ve psikososyal rehabilitasyonda el sanatları ve meşguliyet terapilerinin (ergoterapi) önemine işaret eder. Spor ve hareket uygulamaları için iyi bir ritim ve zamanlama duygusu, iyi bir hareket koordinasyonu, planlama ve programlama yeteneği gerekir. Şizofrenide bu yeteneklerle ilişkili beyin ön bölgesi (prefrontal bölge), beyincik ve diğer beyin bölgeleri arasında bir irtibat kopukluğundan söz edilir. Şizofrenili çocuklarda spor, folklor, dans gibi aktiviteler, el becerileri ve meşguliyet terapileri bu bölgelerdeki koordinasyonu artırmada etkili olur ve iyileşmeye katkıda bulunur.

Şizofrenili hastalarda ve onların akrabalarında bilişsel bozukluklara sıklıkla rastlanır. Ayrıca şizofrenili annelerin çocuklarında sağlıklı ebeveynlerin çocuklarına kıyasla anlama, kavrama, algılama, muhakeme ve hareket alanlarında daha fazla işlev bozuklukları görülür. Buna sıklıkla davranış bozuklukları da eşlik eder. Bunların erken dönemde fark edilmesi erken tedavi girişimleri açısından çok önemlidir. Bu tür eksiklikler, şizofreniye yatkınlığın bir göstergesi olabilir ve daha okul çağlarında hastalığın başlamasından çok önce ortaya çıkar. O yüzden anne babasından biri şizofrenili olan çocukların, olası bir şizofreninin öngörülebilmesi için okul çağlarında değerlendirilmeleri gerekir. Çünkü çocukluk çağında teşhis edilebilen şizofreninin tedavi şansı çok yüksektir.

İlköğretim döneminde şizofreni zekâyı ve bilişsel işlevleri henüz etkilemiş değildir. O yüzden okul performansı nispeten korunmuştur. Olası şizofreninin bu dönemde teşhis edilmesi çocukta zihinsel yıkım oluşmadan tedavi etme şansını da yükseltir. Bu çocuğa okul hayatına devam etme fırsatını verir. Aksi taktirde şizofreninin sebep olduğu bilişsel bozulma çocuk hastalandığında üniversiteye bile girmiş olsa okula devamını zorlaştırır.

Şizofrenili hastaların okullarına devam edebilmeleri hastalığın şiddetine ve tedavi başarısına bağlıdır. İyi bir tedavi şizofrenili öğrencilerin okullarını bitirmelerini sağlayabilir. 25 yaşında kullandığı kelime sayısı iyice azalmış, tamamıyla çevreden kopmuş bir hasta, iyi bir tedavi döneminin ardından ÖSS’ye hazırlanmış ve hatırı sayılır bir puan almıştı. Bir başka hasta da, üniversite 3. sınıfta şizofreniye yakalanmış, takip edildiğini ve kendisine kötülük yapıldığını düşündüğünden okula gidemez olmuştu. Tedaviye iyi cevap veren bu hasta da okulunu bitirebilmişti. Ancak bunların yanında iyi bir tedavi şansı bulamadığı ya da tedaviye dirençli olduğu için okullarını bırakmak zorunda kalan binlerce şizofrenili hasta vardır. Sonuçta akademik hayatın akıbetini şizofreninin şiddeti, bilişsel bozukluğun derecesi ve tedaviye cevap oranı belirler.

Okumak isteyen şizofrenili hastalara devletin eğitim kurumları neler yapmalıdır?

Özellikle üniversitede okurken hastalanan gençlerin aldıkları eğitimlerin boşa gitmemesi için değerlendirme ve kazandırma çalışmaları yapılabilir. Hastalık akademik bilgileri yok etmez. Örneğin Akıl Oyunları filmiyle gündeme gelmiş John Nash isimli matematik profesörü, şizofreniye yakalandığı halde matematik alanında Nobel ödülünü almayı başarabilmişti. Değerlendirme programları, hastanın o zamana kadar aldığı eğitimin boşa gitmesini engelleyebilir ve o bilgiden istifade edilmesini sağlayabilir. Bu, bir şizofrenili hasta için olabilecek en büyük motivasyon kaynağıdır.

Milli Eğitim Bakanlığı, YÖK ve Sağlık Bakanlığı işbirliği ile şizofrenili hastaların rahatlıkla okuyabilecekleri okullar ve eğitim programları düzenlenebilir. Şizofrenili hastalar sanatla ilgili okullara, tarih, edebiyat gibi sosyal dallara yönlendirilebilir. Müfredat, şizofrenili hastalara uygun hale getirilebilir. Bu sayede hastalar hem okuma imkânına kavuşabilir hem de icra edebilecekleri bir mesleğe sahip olabilirler. Okuyacakları ortam onlar için aynı zamanda bir rehabilitasyon ortamına dönüştürülebilir. Amacımız şizofrenili bireyleri toplumdan soyutlamak değil topluma kazandırmak ve yeniden adapte etmek olmalıdır. O yüzden eğitim kurumları şizofrenili bireylerin kendilerini güvende hissedebilecekleri şekilde dizayn edilmelidir. Devlete bağlı gerçek bir okul ortamında okumak moral ve motivasyon açısından son derece etkili olacaktır. Kurs gibi kısa süreli eğitimlerin etkisi de kısa sürelidir. Şizofrenili hastaların ilkokul, ortaokul ve liseyi rahatlıkla bitirebildiklerini, hatta üniversiteyi kazanabildiklerini, iyi bir tedavi ile akademik hayatlarına devam edebildiklerini unutmamak gerekir. Hedef şizofrenili hastaların öğrenimlerini tamamlayıp meslek sahibi olmaları ve üreten bireylere dönüşmeleridir. 

Şizofrenili bir öğrenciye okul ortamında nasıl yaklaşılmalıdır?

Şizofrenili çocukların okul hayatına devamını zorlaştıran etkenlerin başında damgalama ve dışlanma gelir. Öğrenciler, ebeveynler ve öğretmenler şizofreni konusunda yeterince bilgili değildirler. Özellikle ergenler ve çocuklar, şizofreni konusunda yeterince bilgiye sahip olmadıklarından kolaylıkla damgalayıcı davranır, şizofrenili arkadaşlarıyla dalga geçer ve onlara kötü davranırlar. Akranlarından gelen damgalama şizofrenili çocuklar için çok daha örseleyici acı verici olur. Bu yüzden demoralize olurlar, okula motivasyonlarını  ve okuma isteklerini kaybederler. Şizofrenili öğrencilerin okul hayatına devam edebilmeleri için okul idareleri, öğretmenler, öğrenciler, Milli Eğitim Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı bilinçlendirme ve farkındalık oluşturma noktasında işbirliği içinde olmalıdır.

Şizofrenili öğrenciler için öğretmenler neler yapabilir?

Öğretmenler bu tür çocuklara nasıl yaklaşmaları gerektiği konusunda eğitilmelidir. Eğitim fakültelerinde ve pedagojik formasyon programlarında bu konu mutlaka işlenmelidir. Şizofrenili çocuklar yeni bilgilerle ve sorunlarla karşılaştıklarında, öğretmen onların üzerindeki stresi yavaş yavaş azaltarak özgüvenlerini güçlendirebilir, sınıftaki arkadaşlarının olumsuz davranışlarına karşı aktif olabilir, hatta arkadaşlarından destek talep edebilir. Ders başarısı ve okul dışı aktivitelerde çocuğa gerçekçi hedefler belirleyebilir. Gerekirse çocuğun doktoruyla görüşüp ondan yaklaşım konusunda bilgi alabilir.

Milli Eğitim Bakanlığı, okul müfredatına ya da rehberlik programlarına şizofreni konusunu eklemelidir. Derslerde şizofreninin ne olduğu, bu hastalığı yaşayanlara nasıl davranılması gerektiği, şizofreninin sebepleri, şizofrenili bireylerin duygu dünyaları, düşünce tarzları, sosyal iletişim şekilleri anlatılabilir. Sınıfında şizofrenili çocuk olan bir öğretmen şizofreniyi anlatmak üzere rehber öğretmenlerden destek alabilir. Çocukların bilinçlenmesi, öğretmene büyük bir kolaylık sağlayacak, şizofrenili öğrenciye büyük bir moral ve motivasyon  kazandıracaktır.

Şizofrenili çocukların moralini düzeltecek en güzel şey, akranlarıyla ilişkilerini güçlendirmektir. Arkadaşları ile oynamak, etkileşime girmek, anlayış ve destek görmek onların yalnızlıklarını giderir. Ayrıca mutlu olacakları bir çevre yaratır.

Aileler genelde şizofrenili bir öğrencinin çocuklarıyla aynı sınıfta olmasına tepki gösterirler. Çocuklarının şizofrenili arkadaşlarından zarar göreceğini düşünür ve endişelenirler. Bu yüzden çocuklarını başka bir sınıfa almak ister, arkadaşlarından uzak durmasını tembihler, öğretmen ve okul idaresi ile çatışırlar. Bu tavır, öğretmenlerin işini daha da zorlaştırır. Bunun sebebi bu kişilerin şizofreni hakkında yeterli bilgilerinin olmayışıdır. O yüzden bu ebeveynler için özel bilgilendirme ve rahatlatma görüşmeleri çok büyük yarar sağlayabilir.

Şizofrenide Hayata Yeniden Uyumda Ailenin Rolü Nedir?

Biyolojik tedavinin yoğun olduğu ilk dönemlerde hastadan ilaçlarını al...

Şizofreni Dikkati Bozar mı?

Dikkat, bireyin çevreden gelen ya da istemli olarak yöneldiği uyaranla...

Şizofrenide Psikomotor Yavaşlama Nedir?

Şizofrenili hastalarda psikomotor yavaşlama, reaksiyon zamanında uzama...