Depremde Yaraları Sarmak

Van depremi insanlığı tehdit eden bu afeti acı bir blançoyla tekrar karşımıza getirdi. Yüzlerce vatandaşımızı kaybettik. Milletçe yastayız, ama tek vücuduz ve Van’daki kardeşlerimizin yanındayız. Yedisinden yetmişine herkes seferber oldu ve yaraları sarma gayreti içine girdi. Ölen kardeşlerimize Allah’tan rahmet, geride kalanlara sabır, mukavemet ve dayanma gücü diliyorum.

 

Deprem travmasından korunmanın tabi ki ilk adımı depreme karşı bilinçlenme ve gerekli önlemleri almaktır. Ancak maalesef görüyoruz ki milletçe daha henüz deprem ülkesi olduğumuz gerçeğini sindirebilmiş değiliz. Bu yüzden beklenenden çok daha fazla can kaybı söz konusu oluyor.

Deprem Beyni Nasıl Etkiliyor?

Deprem ölüm riskinin çok yüksek olduğu bir doğal afettir. Bunun yanında diğer afetlerden farklı bittikten sonra da travmatik etkisinin devam etmesidir. Birçok insan depremde ölmekten ziyade göçük altında kalmaktan korkar. Birçoğu da depremin kendisinden çok göçük altında kaldığı süreçten dolayı ruhsal örselenme yaşamaktadır. Deprem beyinde duygusal alanlarla düşünsel alanlar arasında akur bir blokaja, bu blokaj da şiddetli bir stres reaksiyonuna sebep olur.

Deprem Sonrası Kişileri Ne gibi Şikayetler Bekler?

Deprem sonrası herkeste olmasa da çoğu kişide hafiften ağır dereceye kadar ruhsal örselenme yaşanır. Bu örselenme erken dönemde “Akut Stres Reaksiyonu” dediğimiz duruma yol açar. Bu duruma müdahale edilmezse olay kronikleşir ve “Travma Sonrası Stres Bozukluğu” gelişir.

Akut Stres Reaksiyonunda Neler Yaşanır?

Bu dönemde travmanın yarattığı etkiyle beyinde bir aşırı uyarılmışlık ve aşırı duyarlılık hali oluşur. Buna bağlı olarak da şu şikayetler oluşur:

  • Aşırı korku ve kaygı
  • Uykusuzluk: Kişilerde uykuya dalamama, uykudan sık sık uyanma ve uykudan sıçrayarak uyanma görülür. Kabuzlar erken dönemin en tipik belirtilerindendir.
  • Olayı tekrar tekrar yaşama: Kişiler “flashbask” şeklinde depremi sanki yaşıyormuş gibi olurlar. Bu yüzden dehşet nöbetleri geçirirler.
  • Strese bağlı fiziksel tepkiler: Çarpıntı, aşırı terleme, kaslarda gerginlik, nefes almada zorluk, göğüs ağrısı, midede kasılmalar, sık idrara çıkma ve bağırsakta hızlanma gözlenebilir.
  • İrkilme reaksiyonu: En ufak bir seste irkilme, sıçrama da önemli bir belirtidir. Depremden etkilenen bireylerde gözlenen irkilme reaksiyonu tipiktir. Artçı sarsıntılarda pencere ve balkondan atlayanların bir kısmı bu yüzden atlar ve sakatlanırlar. 

Nasıl Yaklaşmalıyız?

  • Lojistik Destek Çok mühim: Barınma, ısınma, giyinme, yeme ve içme imkanlarının acilen karşılanması çok önemlidir. Gecikmeyen iyi bir lojistik destek birçok insanı ileride görülmesi muhtemel birçok ruhsal rahatsızlıktan kurtarabilir. Devletin bu desteği organize etmesi ve herkese eşit olarak dağıtması da bir diğer önemli husustur. Eğer adaletsizce bir dağılım olduğu izlenimi oluşursa depremzedeler ikinci bir travma yaşayabiliyorlar.
  • Duygusal Paylaşım Gerekli: Bu dönemde sevgi ve şefkat göstermek, dokunmak, sahiplenmek ve yalnız olmadığı duygusunu vermek çok faydalıdır. “Yalnız değilsin, biz buradayız,  senin yanındayız” gibi sözler çok etkili olabiliyor. “Güçlü olmalısın, başarmalısın, yapabilirsin, bırakma kendini” gibi geri bildirimler ilerleyen dönemde etkili olabilir, ama bu dönemde sıkıntı yaratabilir. 

Psikiyatrik ve Psikolojik Müdahale Geçikmemeli

Deprem travmasından sonraki ilk günlerde ruhsal müdahale hemen planlanmalıdır. Öncelikle uykunun düzenlenmesi ve korkunun yatıştırılması gerekir. Bunun için gerekli ilaç tedavileri vakit geçirmeden organize edilmelidir. Travmaya ve krize müdahale tekniklerinin uygulandığı psikolojik yaklaşımlar kronikleşme riskini gidermek açısından son derece önemli. EMDR gibi yöntemler bir-iki seansta deprem travmasının “Akut Stres Bozukluğu”na gitmesini önleyebilmektedir. 

 

                                                                                                                                                                                                                                          PROF. DR. ADNAN ÇOBAN

                                                                                                                                                                                                                                   PSİKİYATRİST-PSİKOTERAPİST

Elimde olmadan sosyal medyaya çok maruz bıraktım kendimi. Depremi bizzat yaşamamış olmama rağmen neredeyse aynı korku kaygıyı hissediyorum. Bu yaşadıklarım normal mi? Neler yapmalıyım?

Haberlere, olumsuz bilgilere ve üzücü görüntülere uzun süre maruz kalmak örseleyici bir etkiye sahiptir. Hele çocukların olduğu ortamlarda sürekli bir tip haberlerin dönüşü çok daha kaygı yaratıcı bir etkiye sahiptir. O yüzden haberleri aralıklı izlemek ve panik havası yaratan sosyal medya hesaplarından uzak durmak gerekir. Unutmayın depremzede insanlara ya da depremden etkilenmiş yakınlarımıza yardımcı olabilmek için beden ve ruh sağlığımızın yerinde olması gerekir. Bir taraftan elimizden geldiği kadar destek olmalı bir taraftan da kendimizi korumalıyız.

Psikolojik sağlığımı nasıl koruyacağımı şaşırdım artık, durum ailem için de çok vahim bir hal almaya başladı. Nasıl korumalıyız psikolojik sağlımızı?

Haber kaynaklarını takip etmeyi bırakın ya da aralıklarla takip edin. Beslenme, uyku, dinlenme gibi ihtiyaçlarınızı düzenli karşılamaya gayret edin. Doktor tarafından takip edilen bir sağlık sorunu var ve ilaç kullanıyor iseniz aksatmayın. Yaşadığınız zorluklarla baş edebilmek için kontrolsüz ilaç, madde ve alkol kullanımından kaçının. Aile ve yakınlarınızla bir arada olmaya, güvendiğiniz insanlarla yaşadıklarınızı, duygu ve düşüncelerinizi paylaşmaya çalışın.

Şikayetleriniz azalmıyor, gündelik yaşamınız olumsuz etkileniyor ve gitgide kötüye gidiyorsanız ruh sağlığı çalışanlarından destek almalısınız.

Haber kanallarında enkazdan çıkartılan çocukların yüzleri paylaşılıyor. Ancak bunun doğru olmadığını düşünüyorum. O çocuklar için uzun süreli dönemde nasıl bir etkisi olacaktır, bu yapılan doğru mu?

Sadece çocuklar değil, afet görüntülerinin hiçbir süzgeçten geçirilmeden sosyal medyada paylaşılması, afeti sosyal medyadan takip eden birçok kişinin de travmatize olmasına sebep olabilir.

Bilgisi olmadan görüntüleri paylaşılan afetzede, yaşamının ilerleyen dönemlerinde o görüntülerden rahatsız olabilir ve tekrar tetiklenebilir. Bu gibi afet durumlarında; afetzedelerin dramatize edilmemesi, görüntülerin izinsiz paylaşılmaması önemlidir. Enkazdan çıkarılan insanımızın da bir mahremiyetinin olduğunu unutmamak gerekir. Bu mahremiyete saygı hem ruh sağlığının korunması hem de insan hakları açısından önem arz eder.

Deprem travmasında erken psikolojik müdahaleler nelerdir? Bu müdahale kimler tarafından uygulanılabilir? Neler yapılmalı, neler yapılmamalıdır?

Böylesine şiddetli ve yıkıcı bir depremin ruhsal etkileri de çok yıkıcı ve şiddetli olabilmektedir. Maruz kalan her bireyi etkileyen deprem bazı kişileri çok daha derinden etkilemektedir. Birçok yakınını kaybetmiş, acısı büyük, kendine ve başkalarına zarar verecek boyutta etkilenmiş, aşırı korku, kaygı ve endişe yaşayan, aşırı duyarlılık gelişmiş bireylerde psikolojik ilk yardım müdahaleleri vakit geçirmeksizin yapılmalıdır. Ancak deprem sonrası toplumun her bireyinde farklı şiddet ve nitelikte ilk yardıma ihtiyaç duyulabilmektedir. Psikolojik ilk yardım ve müdahaleler depremzedeleri zorlamadan bakım ve destek sağlamak, psikoloji ihtiyaç ve kaygıları tespit etmek, insanların temel gıda, su, bilgi alma gibi temel ihtiyaçlarını karşılamak, hiçbir zorlayıcı müdahalede bulunmadan kişileri dinlemek, kişilerin rahatlamalarına ve sakinleşmelerine yardımcı olmak, insanların bilgi edinmeleri, hizmetlere ve sosyal desteklere ulaşmalarına yardımcı olmak, onları olası zararlardan korumak gibi hedeflerden oluşur. Bu hedefler gerçekleştirilirken bir taraftan da temel psikolojk ihtiyaçlar belirlenir, ilgili birime yönlendirilir, kişi bilgilendirilir ve stabilizasyonu için çalışılır. Ayrıca depremzedelerin olağan hayatlarına dönmelerine destek olunur ve deprem travmasının uzun dönemde sebebiyet verebileceği olası etkilerden korunur.

Psikolojik ilk yardım sadece uzmanlarca verilmez. Eğitimden geçirilmiş herkes, öğretmen, hemşire, imam, doktor, memur vs. bu desteği verebilir. Psiolojik ilk yardımda amaç kişiyi terapötik müdahalelere maruz bırakmak, tedavi etmeye çalışmak, iyileşmek için zorlamak, akıl vermek, nasihat etmek değildir. Yardım, paylaşım ve destek için depremzedenin yanında olmaktır. Yani insani iletişim ve insan insana etkileşimle kişiyi teskin etme anlayışıdır.

Depremzedelerde ilk gün ve haftalarda hangi psikiyatrik tablolar oluşabilir?

Depremzedeleri ilk günlerde bekleyen psikiyatrik durum akut stres bozukluğudur. Akut Stres Bozukluğunda, yoğun çaresizlik ve korku, keyifsizlik, halsizlik, içe çekilme gibi depresif belirtiler, gün içerisinde deprem görüntülerinin sık sık göz önüne gelmesi (flashback), irkilme, aşırı sinirlilik, ağlama, çığlık atma gibi tepkiler, engellenemez bir şekilde sık sık olayı düşünme, uyku ve iştah problemleri, olayı hatırlatan durum ve uyaranlardan kaçınma, olayla ilgili yineleyen kâbuslar ve bunun yarattığı uyumaya direnç, aşırı uyarılmışlığın yanı sıra genel bir uyuşma, hareketsizlik, dalgınlık, duygusal tepkisizlik ve kayıtsızlık, şiddetli yaşayanlarda bedenin bir bölümüne ya da tamamına karşı yabancılaşma hissi (depersonalizasyon) ya da dış dünyayı gerçek dışıymış gibi algılama (derealizasyon) ve travmatik olayın tamamını ya da önemli bir kısmını hatırlayamama (disosiyatif amnezi) görülebilmektedir. Akut stres reaksiyonu insanlarda hafiften şiddetliye giden bir skalada görülür. Eğer Akur Stres Bozukluğu ilk üç gün boyunca azalmıyor ve bir ayı aşkın bir süredir devam ediyorsa bir TSSB geliştiği düşünülür. Depremin ilk günlerinde mümkün olduğu kadar destekleyici ve paylaşımcı yaklaşmak çoğu zaman akut stres reaksiyonunun şiddetini azaltabilir. Ancak azalmayan depremzedelerde gerekirse psikiyatrik ilaç tedavisi ile müdahale etmek gerekir. Depremin ilk günlerinde psikoterapötik müdahalelerden kaçınıyoruz ancak psikiyatrik tedavi için böyle bir şey söz konusu değildir. Kişiye duygularını bloke etmeden şikayetlerini dayanılabilir bir sınıra çekmek için bir psikiyatr tarafından ilaç desteği verilebilir. Bu dönemde makul bir ilaç desteği stabilizasyona yardımcı olduğu için psikoterapi başlama süresinin de erkene alınmasını sağlayabilir.

Uzun dönemde tüm depremzedeleri ne bekliyor? Psikiyatrik ve psikolojik destek bu noktada ne kadar kritik?

Depreme maruz kalan insanların psikolojik dayanıklılığı yüksek olanları belirtileri nispeten hafif düzeyde yaşarlar ve stabil bir şekilde devam edip hiçbir psikiyatrik sorun yaşamadan olayı atlatırlar. Bir kısım depremzede orta şiddette şikayetleri aylarca yaşayıp sonra gittikçe iyileşirler ve depremin etkisinden kurtulurlar. Bazı depremzedelerin şikayetlerinin şiddeti başlangıçta orta derecede iken aylar içerisinde artar ve Travma Sonrası Stres Bozukluğu gelişir. Bazıları da depremin başından itibaren yüksek şiddette bir ruhsal tepki yaşar, belirti şiddetleri hiç azalmadan devam eder ve kronikleşir. Akabinde de başta TSSB olmak üzere depresyon, alkol ve madde bağımlılığı, panik bozukluğu gibi birçok psikiyatrik bozukluk gelişmiş olur. O yüzden ihtiyaç duyan ve bu psikiyatrik bozuklukların gelişebileceği öngörülen depremzedelere bir an önce önleyici mahiyette psikiyatrik destek planlanmalıdır.

Deprem travmasından sonra en yaygın görülen psikiyatrik bozukluklar nelerdir?

Depremden sonra en sık görülen bozukluklar Akut Stres Bozukluğu ve Travma Sonrası Stres Bozukluğu’dur (TSSB). Akut Stres Bozukluğu ilk günlerde şiddetli olup 30 gün içinde azalarak kaybolur. Eğer depremin üzerinden 30 gün geçmiş olmasına rağmen şikayetler devam ediyorsa TSSB geliştiği kanaatine varılır.

TSSB çok ciddi ve insanları ömür boyu etki altında bırakabilecek bir psikiyatrik sorundur. Bu bozukluk, travma yaşayan kişinin hayatının her alanını etkileyebilir.

Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) deprem gibi travmaya maruz kalanların %10 ilâ 15’inde görülebilen bir psikiyatrik bozukluktur. Bu oran depremin şiddetine, depremin etkilediği popülasyonun sosyo-demografik özelliklerine ve maruz kalan kişilerin bireysel hikayelerine (geçmişlerinde travmanın var olup olmaması) bağlı olarak değişkenlik gösterebilir. Örneğin Kahramanmaraş merkezli depremin şimdiye kadar görülen depremlerin en şiddetlilerinden biri oluşu, yarattığı yıkımın ve can kaybının yüksek oluşu, bölgede yaşayan insanların daha önce Van ve Elâzığ depremini yaşamış olmaları, daha önce de Gölcük ve Düzce depreminin yaşanmış olması, Türkiye’nin deprem bölgesi olması gibi etkenler TSSB gelişmesi açısından önemli risk etkenleridir. Bir de buna geçim sıkıntısı, aile ve sosyal destek sorunları, temel ihtiyaçların karşılanamama gibi kişiye özel olumsuz faktörler de eklendiğinde bu risk daha da artmaktadır. O yüzden TSSB’nin ne olduğunun ve nasıl geliştiğinin, gelişmesine yönelik emarelerin ne olduğunun iyi bilinmesi önlem alma ve tedavi açısından son derece önemlidir.